6.Bölüm: Kışa Maruz Kalan Bahar.

1.3K 112 87
                                    

Bölüm şarkıları;
Selda Bağcan-Sürgün
HiraiZerdüş-Ne Kadar Acıyor Yüreğim
Ceylani Karaduman-Nazar Oldu
Koma Se Bira-Metin'e Ağıt

🥀

MÜGE BALA 19 YAŞINDA...

Sert rügzarların estiği, kargaların çığlıklarıyla şarkı söylediği, sincapların ağaç kovuklarına saklandığı ve uğursuzluğun mimarıymışcasına etraftı karanlığa bulayan gökyüzünün altındaki ormandaydı İris Timi.

Komutanları onları, dün geceden beri bu ıssız ormana bırakmış ve başlarının çaresine bakmaları gerektiğini söylemişti. Bu olaydan önceki üç gün, açlık oyunlarına tâbi tutulmuşlardı ve neredeyse dört buçuk gündür karınları doğru dürüst yemek görmemişti. Onlara verilen mataralarda ise su çoktan bitmişti. Aç, susuz ve de çokça yorgunlardı. Aralarında en büyükleri olan Alparslan bile bu eğitime devam etmekte zorlanırken, diğerleri nasıl kaldıracaktı bunu hiçbiri bilmiyordu.

Şimdi ise bu bilinmezliğin yanı sıra işe koyulmuş ve açlıklarını dindirmek için hep birlikte ceylan avlamışlardı.

En başından beri bu fikre karşı çıkan Davut, "Ee, yakaladık, peki şimdi ne yapacağız? Nasıl pişireceğiz koskoca hayvanı?" diye sordu yerde yatan ceylana üzgün gözlerle bakarken. Alparslan, askerinin bu sorusuyla sıkıntıyla iç çekip, sırtını arkasındaki ağaca yasladı. Bilmiyorum dercesine dudak büzdü hafifçe.

Davut, sıkıntıyla elindeki kırık dalı hafifçe yere vurdu ve oturduğu yerden kalkıp, düşüncelerinin içinde boğularak tur atmaya başladı. Nigar, ona endişeyle baktığında, arkadaşlarının bu durumuna dayanamadığını hissetti. Ellerini kaldırıp, Allah'tan, kendileri için güç isteyerek dua etmeye başladı. Laçin, yanına oturduğu Nigar'a hüzün dolu gözlerle bakarak iç çekti.

Hepsi çok zor şartlar altındaydı ve ne kadar dayanacakları ise meçhuldü. Buradan geri dönüşleri yoktu. Geri dönmek de istemiyorlardı lâkin bu kadar zorluk da onlar için çok fazlaydı. Henüz kendilerini küçük bir çocuk gibi hisseden bu timden hiçbiri çocuk değildi. Çocukluklarını yaşayamadan büyümek zorunda kalan birer yetişkin olmuşlardı.

Aralarında bir tek Müge Bala az da olsa çocukluğunu yaşamıştı. Sonra birisi gelmiş ve elleri arasında duran masumiyeti almıştı ondan. Şimdi ise büyümüştü. Ruhu büyümek zorunda kalmıştı. Tıpkı diğerlerinin de ruhunun büyümek zorunda kaldığı gibi.

Ama ne yaşanırsa yaşansın, kaç yaşına gelirlerse gelsinler, çocukluklarını yaşayamayan insanlar, büyüdüklerinde hep biraz çocuksu kalırlar. Büyümek ve büyümemek arasındaki o ince çizgide yaşarlar.

Onlar da böyleydiler. Gelecekte de böyle olmaya devam edecektiler.

Herkes kısa bir sessizliğe büründünde, guruldayan karnına kollarını bastıran Ekim, "Ben çok açım." diyerek yüzünü buruşturdu. Karnının ağrısı tüm bedenini ele geçirdiğinde, iki büklüm olarak bu ağrının geçmesini bekledi genç kadın. Laçin, onun bu hâlini görüp, omuzlarını tutarak onu kucağına çekti ve rahat bir pozisyonda uzanması için, kendini dikleştirdi. Üzerindeki ince hırkayı, soğuk havayı umursamadan üzerinden çıkardı ve titremeye başlayan Ekim'in üzerine örttü. Bunu gören Müge Bala da hırkasını çıkarıp, onun üzerine örttüğünde, timdeki herkes bunu yaparak arkadaşlarını rahat ettirmeye çalıştılar.

Ekim, gözlerinden akan bir damla yaşla, "Siz de üşürsünüz, alın bunları." diyerek doğrulmaya çalıştı.

"Şhh!" dedi Alparslan geri eski yerine oturduğunda. "Uzan geri! Hırkaları üzerinden attığını görmeyeceğim."

İNCİ ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin