Ahmetle tedirginlik içinde konferans salonuna girdik.İçeriye girdiğimizde boynunda bir görevli kartı olan abla,bize biraz beklememizi ve parmağıyla sahnenin karşısında işaret ettiği yerde oturmamızı söyledi.Ben ve Ahmet kurbanlık koyun gibi oturmuş bahtsız kaderimize boyun eğip beklerken,içeriye birkaç 'değişik' geldi.Tiplerinden şu okuldaki kızları,gitarıyla toplayan dengesizlerden oldukları bariz anlaşılıyordu.Ardından bizim okulun 'olmazsa da olurları' ama malesef hep olan,kokoş kızları geldi.
Şu kızları hiç anlayamamışımdır.Her konuyu parayla halledebileceklerini sanıp inatla öne atılırlar,ama sonuçta her konuda da başarısız olurlar.Bunu bile bile her konuya atlamalarının tek sebebi olabilir,o da fazla paranın bu zenginlerde kafa yaptığı.s.s.
Dakikalar geçtikçe 40 kişilik konferans salonunda 50 kişi olmuştuk.Seçmeler için ayakta bekleyenlere Ahmetle birlikte kafadan problemleri varmış gibi bakıyorduk.Müzik seçmelerine bir öğrenci neden katılır? Hadi katılmayı da geçtim,ayakta sanki bedava iphone dağıtıyolarmış gibi neden bekler,bu saçmasapan organizasyon için.
Bizim içeriye girmemizin üzerinden 25 dk. geçmişti ki,içeriye uzun saçlı orta yaşlı bir adam ve yanında oscar ödül törenlerine katılcağını düşündüğüm bi kadın girdi.Abartmıyorum,kadını görseniz sizde hak verirdiniz bana.Ufak yüzüne sürdüğü mü diyim,sıva yaptığı mı diyim ne diyim bilemediğim boyası ve giydiği taşlı kıyafetle,ikoncan Lady Gaga'nın giydiği çiğ et kıyafetiyle yarışırdı.Jüri ablaya söylemek istediğim bir şey vardı; Sevgili jüri abla,Oscar Ödül Törenleri okyanusun öbür tarafı.Burası Türkiye ve İstanbul şehrinin beykoz ilçesindeki balta girmemiş ormanların bulunduğu alandaki dandik bi lise.Senin bu kıyafeti giyme amacın neyyğğgg ? Bu soruyu sordun mu? Diye soruyosanız,Hayır sormadım.Daha doğrusu soramadım.Çünkü oscar ablanın yanındaki abinin saçını boğazıma dolamasından korktum.Aslında şaşırmamalıydım çünkü burası bizim okulumuzdu ve böyle garip kişilerin olması doğaldı.
Ablaya olan tüm isyanımı içime gömüp heyecanıma kaldığım yerden devam ediyim.Şaka maka iki garip jüri konferans salonundaki sahnede,yerlerini aldıktan sonra bende heyecan artmaya başlamıştı.Ben heyecanımı bastırmaya çalışırken boynunda kart olan görevli abla hepimizin eline bir numara yazılı olan kart verdi.Jüri numarayı söylicek ve o numaranın sahibi performansını sergileyecekdi.Benim numaram 37,Ahmet'in numarası 36'ydı.1 numara olan şimdi çağrıldı.Allah affetsin ama arkadaşın sesi;pes desen değil,tiz desen hiç değil.Nasıl anlatsam can çekişen manda yavrusu gibi sesi vardı.Arkadaştan çıkan ses pek sese benzemiyodu ama Taylor Swiftten Blank Spece şarkısını söylemeye çalışması,egosunun nirvanaya ulaştığını gösteriyodu ki o ego yerin dibine batsın bu ne be??
O can çekişen manda yavrusu sesi çıkaran arkadaş şarkıyı katlederken ben,Ahmet ve salondaki herkes nereye kaçacağını,hangi camdan atlayacağını şaşırdığı sırada oscarlık süsü olan abla oscarlık bir hareket yapıp;arkadaşa,"Tamam,tamam.2 numara gelsin" dedi.Büyüksün ablam.s.s
1 numarayı görseniz,sanki güzel söylemiş gibi bi hareketleri var,Allah şaşırtmasın sözünün oturduğu nadir anlardan biri.2 numara kötünün iyisiydi.Ve sonra 3,5,14... derken sıra 20deydi.Şu ana kadar jürinin gelenlerden pek memnun olduğu söylenemezdi.Jürinin umudu kestiği gözlerinden okunuyodu,ta ki 20 numaraya kadar.20 numara kızı okulda bir kaç kez görmüştüm.Sakin ve ağırbaşlı bir kızdı.Sesi herkesi şaşırttı.İncir şarkısını o kadar güzel söylüyodu ki,İlyas Yalçıntaş görse kıza düet teklif ederdi,o derece.Sesi çok düz ve hatasız denecek kadar iyiydi.Jüri sabahtan beri gelen 19 faciadan sonra bu sesi duyduğu için mutluydu.Oscarlık ablanın gözleri kocaman açılmıştı.Şarkı bittikten sonra iki jüride şuana kadar yapmadıkları bir hareket yapıp kızı alkışladılar.Kız performansı bitince onu tebrik eden arkadaşlarının tebriğini kabul ederken,o performansı görüp seslerinin kötü olduğunu anlayan 4-5 kişi elindeki numaraları görevli ablaya verip,dışarı çıktılar.İsteyen çıkabiliyomuş.Bizde Ahmetle bu fırsatı kaçırmayalım diyip,sıra bize gelmden elimizdeki numaraları görevli ablaya verdik ve çıktık.Sevinçten dört köşe olmuştuk.Saçma bir organizasyon için,saçma jüriye şarkı söylemekten saçma ne olabilirdi ki.Bu kadar 'saçma' kelimesini aynı cümlede kullanan tek yazarım .s.s.
Tam aşağıya inmek için merdivenlerin başına gelmiştik ki,müzik hocamız Sevgi hocayı aynı merdivenlerden yukarı çıkarken görünce faka bastığımızı anladık.Sevgi hoca bizi görür görmez;
"Çocuklar bende sizin sınıftan geliyodum.İkinizin katılmak istediğini duyunca çok şaşırdım.Ee siz ikiniz şarkı söylediniz mi?"
Bi an için Ahmetle göz göze geldim ve yalan söylememizin yanlış olacağını çünkü şimdi okuldan kurtulsak bi daha geleceğimizi düşünüp;
"Hayır hocam söylemedik ama zaten bi kız çok istekliydi seçilmek için,güzel de söyledi bizde onun daha kolay seçilmesi için çıktık seçmelerden."
"Hmm yani sırf kız seçilsin diye çıktınız öyle mi?"
"Tam olarak öyle olmasadaa!!" diye lafı ağzımda gevelerken Sevgi hoca kaşlarını çatarak;
"Doğru seçmelere yürüyün,merak ettim nasıl söyliceğinizi sizi kaçak şarkıcılar sizi!!!" Derken gülüyordu Sevgi hoca.Bu hoca aynı annem gibi yaşıtlarıma çocuk muamelesi yapıyo.Bundan nefret ediyorum.Ne biçim hocasın kızcaksan sağlam kız,kızarken bile bi insan güler mi yaa ???
Şimdi Sevgi hoca önde ben ve Ahmet arkada yürümeye başlamıştık.Konferans salonuna girdiğimizde 35 numaranın şarkı söylediğini gördük.Şansa bak.Tam da sıra Ahmette.Ahmet görmeliydiniz kıpkırmızı pancara dönmüştü garibim.Bana doğru yaklaşıp;
"Kerem napcam ben??" dedi.Bende "Diğerleri de kötü boşver."Diyip teselli etmeye çalıştım ama Ahmet hala heyecandan bi bana bi de Sevgi hocaya bakıyordu.Kim bilir ne kadar sövüyodur sevgi hocaya .s.s
Ve sıra Ahmete geldi.Jüri 36 numrayı çağırdı.Ahmet ölüme yürür gibi adım adım sahneye yürüyordu.Ben napıp edip kardeşimi ve kendimi kurtarmalıyım diye düşünürken,gözüme kapının yanındaki alarm butonu ilişti.Şeytan dürttü ve o gün yediğim yüreğin etkilerinin sürmesiyle gizlice butona yaklaştım ve bastım.Alarm çalarken okul sanki yıkılıyordu.Alarm sesiyle konferans salonuda karıştı.Bizim oscarlık jüri abla ve onun uzun saçlı kavalyesinin bi sıçrayışı var ne siz sorun ne ben anlatiyim.Hani tatbikatlarda deprem olunca sıranın altında hayat üçgeni olun derler bizde tatlı tatlı onu yaparız ya,işte o an bu tatbikatların ülkemiz için geçerli olmadığını anladım.En ufak bi şeyde 'tırnağım kırıldı!!' diye ağlayan kokoş kızların önüne geleni ezen yardırışları mı desem,Yaşayan Ölü Cevdetin sapsarı dişlerini göstere göstere "Dışarıya çıkın!!" diye bağırışı mı desem.Tamam bizim zombi Cevdetin amacı o an hayat kurtarmak ama sonuçta o dişlerini açtıkça ağzının kokusundan depremde olmayacağı kadar öğrenci zehirlenip ölebilirdi.s.s
Okul tam karnaval alanı gibiydi.Herkes birbirine ne olduğunu soruyor,gerçekten deprem olduğunu düşünüyolardı.Ahmet ve ben yavaş yavaş mutlu bir şekilde bahçeye çıktığımızda bizim müdür;
"Kim bu şakayı yaptı hemen çıksın ortayaaa!!!" diye haykırınca işin ciddiyetini anlamıştık galiba...Yine yeni bölüm.Destek geldikçe artacak yeni bölümler.
Ben Kerem kitap kapağı için bana mesaj atabilirsiniz...
Vote&Yorum
Twitter: @ dogukanerbass
İnstagram : @dogukanerbassBölüm şarkısı: Justin Bieber - Where Are Ü Now
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben KEREM #wattys2016
Teen Fictionİstanbul'un Beykoz ilçesinde,balta girmemiş ormanların içinde garip bir okul.Okulun garipliği öğretmen ve öğrencilere de yansımış gibi.Kerem ve Murat'ın Büşra kavgasıysa okulun vazgeçilmezlerinden.Ya Yaşayan Ölü Cevdet'e ne demeli? Sapsarı dişleri v...