Hoşgeldinnnn💓
~~~~~~
Jungkook/
Zorla çıktığım evden bir an önce uzaklaşmak için adımlarımı hızlandırdım. Güneş hafiften batıyordu. Kulaklığımdaki şarkının güzelliği ile gökyüzünün güzelliği birleşmişti. Kaç tane şarkı dinledim hatırlamıyorum bile ancak geldiğim yerin neresi olduğunu bilmiyordum. Sanırım fazla derinlere gelmiştim.
Sağımda ince taşlık bir yol fark ettim. Bir şey beni oraya sürüklemişti. Biraz daha ilerledikten sonra kendimi kocaman bir açıklığın önünde buldum. Önümde kocaman bir göl duruyordu. Etraftaki kuş cıvıltıları, hafif rüzgar ve ferah çiçek kokuları ile burası resmen bir cennetti. Su hafif hafif kıpırdanıyordu.
Yıllardır içimde baskılanan o yüzme isteği bir anda bütün bedenimi sardı. Kulaklığımı bel çantama koydum. Üstümdeki tshirtten bir çırpıda kurtuldum. Ayakkabılarımı da çıkarıp hepsini bir kayanın üzerine attım. Koşar adımlarla suya girdim.
Şimdi su dizlerime kadar geliyordu. Hafif soğuk oluşu içimi titretmişti. Belime gelene kadar ilerledim. Ardından kendimi durgun suyun derinliğine bıraktım.
Ellerimle sekronize şekilde hareket ettirdiğim ayaklarım gittikçe daha da hızlanmamı sağlıyordu. Serinlikle ferahlarken bir yandan artık yetmeyen nefesim göğsümü sıkıştırıyordu.
Birden suyun yüzüne çıkmam ile su daha çok dalgalanmış, çıkan ses ile ağaçlarda duran birkaç kuşun havalanması bir olmuştu. Saçlarımı ellerim ile geriye taramış etrafa bakmıştım.
Kalp ritmim bozulmuştu. Nefes nefese kalmıştım. Hem heyecan hem suya olan özlemim hemde duyduğum korku yüzünden göğsüm hızlı hızlı inip kalkıyordu. Sırtımın üzerine uzanıp kendimi suyun hareketlerine bıraktım.
...
Neredeyse 1 saattir buradaydım. Yeni bir yer keşfetmenin heyecanıyla kendimi kaptırmıştım. Ancak hava kararıyordu. Eve dönmem gerekiyordu.
Sudan yavaş adımlarla çıktım. Hiç istemiyordum çıkmayı. Zoraki üstümü giyindim. Şortum ıslaktı. Saklamam gerekiyordu fakat umursamadım. Ayakkabılarımı ayağıma geçirmek için eğildim. İlerideki çalıların arkasından gelen ses ile anında geri doğruldum. Birilerinin beni görmüş olma ihtimali ile kalbim hızlıca çarpıyordu. Eğer ailemin haberi olursa işte o zaman ölmüştüm.
Hızlıca ayakkabılarımı giydim. Çantamı sırtıma geçirdim ve geldiğim yola doğru hızlıca ilerledim.
...
"Jungkook! Neredeydin bu kadar saattir?"
"Yürüyüş yapıyordum." Dedim usulca.
"Orospuluk yapmaya gitmediğine emin misin?"
Salondan çıkan babam göz ucuyla beni süzdü. Alıştığım hakaretlerinden birini söylemişti yine.
"Üstün neden ıslak?"
"Yağmur yağdı, fark etmediniz mi?"
Dalgacı tonumla onları tınlamadığımı bir kez daha göstermiş merdivenlere yönelmiştim.
"Bir de, ben myungjaeye benzemem baba. Abim diye ona çekmek zorunda değilim."
Yüzündeki ifade ile ne kadar sinirlendiğini anlamıştım. Olabilse gözlerinden ateş çıkardı.
"Sen- sen seni yapmak bir hataydı işe yaramaz serseri!"
Yanında duran vazoyu peşimden fırlatmıştı. Neyseki çoktan odama çıkabilmiştim. Aşağıda annemin babamı sakinleştirmek için söylediği şeyler yankılanıyordu. Normalde o da babama katılır, bana hakaret ederler hatta bazen iş şiddete kadar giderdi. Büyük ihtimalle akşam gelen misafirlerinin yanında onları rezil etmemem için bu gün bana iyi davranmaya karar vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Swan on Water/Taekook
Fanfictionhttps://www.instagram.com/reel/C8spYB7IacG/?igsh=cTJuaGYzY3JvbjF3