9. Bölüm

1.4K 142 266
                                    

Hoşgeldin bebeğim 💝

~~~~~~

Jungkook/

Hâlâ?

"Hyung hâlâ derken?"

Biraz duraksamış, kekeleyerek cevap vermişti.

"Yani- yani demek istediğim önceden de bu sporla ilgilendiğini duymuştum. Sende artık o kadar iyi bir sporcu değilim dediğin için söyledim."

Zoraki sırıtmıştı. Yalan mı söylüyordu? Söylemek için nedeni var mıydı? Sorgulamayıp kafamla onayladım.

"Peki öyleyse. O zaman antrenmanı sonlandırıyor muyuz?"

"Evet, elbette. Gidip biraz dinlen. Öğle yemeğini atlama. Ara öğün de atıştır. 5 de tekrar buradayız."

Oturduğum yerden kalktım ve tekrar kafamı salladım. 

"O halde ilk ben gidiyorum. Görüşürüz Hyung."

Biraz ilerledikten sonra tekrar Namjoon Hyung'un sesini duydum.

"Ah Jungkook az daha unutuyordum. Taehyung şirkete uğramanı söylemişti."

Duyması için hafif bağırarak cevap verdim.

"Tamamdır Hyung!"

Ardından soyunma odasına girdim. Zaten bütün vücudumu saran mayo ıslanmanın etkisi ile daha da yapışmıştı vücuduma.

Arkamdaki fermuarı bin bir uğraş sonucu açtığımda mayomun kollarını çıkarıp belime kadar indirdim. Havlu ile çıplak üst vücudumu kuruttuktan sonra altımı da çıkardım. Aynı şekilde orayı da kuruttum.

Çantamdan kıyafetlerimi çıkarıp onları giydim. Eşyalarımı tekrar çantama tıkıp salondan çıktım.

Şoför yine ve yine kapıdaydı. Kapımı açıp girmemi bekledi. Ardından kapatıp öne oturdu.

"Direkt eve mi efendim?"

"Evet. Eve gidelim lütfen."

...

Eve gelmiş ıslak mayomu asmıştım. Yemek için kendime tavuklu salatalı bir bowl hazırladım. Acayip lezzetli olmuştu. Yine televizyon izlerken yemiştim yemeğimi.

Saat 2 ye yaklaşmışken şirkete gitmem gerektiğini hatırlayıp giyinmek için odama geçtim.

Bol siyah bir gömlek ve siyah bir şort giydim. Gömlek fazla uzundu, şort ise fazla kısa. Pek sorun değildi.

Çantama anahtarlarımı ve telefonumu koydum. Beyaz çizgili çoraplarımı dizimin biraz altına kadar çektim. Ardından siyah sporlarımı da giyip evden çıktım.

...

Şirketin önünde durmuş büyük binayı inceliyordum. Ardından büyük kapının iki yanında duran güvenlikleri farkettim. Yüzlerine yapışmış pişkin sırıtışları ile bacaklarımı süzüyorlardı. Onlara baktığımı fark eden adam öksürerek öbür adamı uyarmış, onunda bakışlarının bana dönmesini sağlamıştı. Sakin kalmalıydım...

"Sadece bakabilecek olmanız canınızı yakıyor değil mi?"

Masum suratımla konuştuktan sonra yalandan dudaklarımı büzdüm.

Ben içeri girerken onlar arkamdan yanlış anladığıma dair bir şeyler zırvalıyordu.

Şirkete girer girmez yine gözler bana dönmüştü. Aynı bakışlara daha yoğun şekilde maruz kalıyordum. Cidden neydi bunun sebebi? Bu gün öğrenicektim.

Swan on Water/TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin