🔥 05

2.5K 159 14
                                    

Öğle molamda, sandalyemde fizik kurallarına ve tüm önerilere aykırı bir şekilde bacaklarımı öne doğru uzatmış, belim C şeklini almış ve karnımın üzerine yasladığım kahvemin içindeki buzları pipeti çevirerek şıkırdatırken karşımdaki Saygın'ın ayağının radyolojik görüntülerine bakarken uzun uzun yanaklarıma doldurduğum nefesimi veriyor ve pipetten uzun uzun kahvemi yudumluyordum.

Bu hastaneyi seviyordum, iki yıldır burada çalışıyordum ve düşük ücrete rağmen odamın deniz manzarası ve alıştığım hastalarım için yeniden sözleşmemi yenilemeyi bile düşünüyordum ancak Saygın'ın gelmesi her şeyi değiştirmişti. Mücadele etmek isterdim ancak o mücadele edebileceğim biri değildi. Onunla çalışırsam ya Hipokrat yeminimi çiğneyecektim ya da Gurur'a olan sevgimi...

Fırsatım varken Gurur'u seçiyordum.

Öğlen arası giderek olması gerektiğinden daha uzun hissettirirken telefonumdan iş ilanlarının yayınlandığı siteleri dolaşmaya başladım. Birkaçına başvuru yaptıktan sonra kendim için bireysel çalışma isteyen kişiler adına ilan verdim. Bireysel çalışma ihtimalim düşüktü ancak yine de sıfır değildi.

Telefonum elimde hala iş ararken babamdan gelen mesajla kahve bardağını masaya bırakarak doğruldum "Akşam istediğin bir yemek var mı? Bizim kasaptan köfte alayım mı?" diye yazmıştı.

"Bizim kasap öldü, orayı da yıkıp 101 açtılar,"

Sessizlik.

Ekrana gülümseyerek baktım. Mesajı anında görmesine rağmen uzun bir süre bir şey yazmamış ve o yazmadıkça ben de gülümseyerek ekrana bakmıştım. Geri döndüğünde her şeyi yerli yerinde bulabileceğini sanması kadar akıl almaz bir şey yoktu.

Öğleden sonraki ilk hastamı ağırlayana kadar da babamdan cevap gelmemişti. İkinci hastamı gönderirken attığı mesaja bakmıştım. Akşama mangal için bana sürpriz hazırlayacağını yazmıştı, mesajı görüldü bıraktım ve hastalarıma yoğunlaştım. Günün son hastası Saygın'dı. Beşe kadar her şey yolundaydı ancak beşi çeyrek geçe hala gelmediğinde canımı sıkmıştı.

Asistanım onu arayıp gelip gelmeyeceğini teyit ettiğinde yolda olduğunu söylemiş, on dakikaya geleceğini eklemiştim. Tam on dakika daha bekledim ancak gelmediğinde randevunun iptal olduğunu haber vermek için aramış lakin telefonumu açmamıştı. Kendi özel numaramdan mesaj atmak istemediğim için odamda, mesai saatim bitene kadar beklemek zorundaydım. Aksi, hastane kurallarına aykırıydı.

Ve Saygın tam 17.57'te kapıdan içeri girmişti. O içeri girerken ben çantamı hazırlamış, scrubs'ımı çıkarıp dolaba asmıştım. Kilitlemeyi unuttuğum kapı aralanıp da başını eğerek eşikten geçtiğinde önce giyinmeye daha erken karar verdiğim için kendimi tebrik etmiş ardından da ona sinirlenmiştim.

Parmaklarımın eklemlerini dolabın bilek hizamdaki kısmına iki kez vurduktan sonra "Girebilirsiniz," dedim abartılı bir imayla.

"Vakit kaybetmek istemedim," dedi.

"Vakitsiz de gelebilirdin," dediğimde gözleri üzerimde dolaştı.

"Kıymetli bir şey olmazdı," dediğinde dişlerimi sıkarak gülümsedim.

Bileğimdeki saati gösterdim "Bu saatten sonra sizi tedavi edemem, bir sonraki randevuyu beklemekten başka çaremiz yok."

"Yönetimle konuştum, bugünkü tedavinin ödemesini çoktan hesabına geçtiler. Ben sedyeye uzanıyorum. Tişörtümü çıkarmamada sakınca var mı?" diyerek gözleri etrafta dolandı. Bana herhangi bir şey söyleme gereği duymadan  cam kenarındaki sedyeye doğru yürürken "Nezaketen sordum," derken tişörtünü üzerinden sıyırdı.

KORATEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin