Kaçmakta çözüm bulmuştum.
Afra'yı eve bıraktıkta sonra kendi evime dönsem bile yatağım cam kırıklarıyla dolu gibi rahatsız, odam beni boğacak kadar küçüktü. Tüm eşyalarımı hızlıca bavuluma toplayarak sabah güneş yeni yeni doğarken evden ayrılıp arabaya bindim. Daha önce hiç şehir dışı uzun yolculuklar için araba kullanmamış olsam da arabaya atlayarak kaçtığım, gitmemek için direndiğim Edirne'nin yolunu tuttum.
Sabah kahvesi almak için Lüleburgaz'da, yolun kenarındaki AVM'deki kahvecinin açılmasını beklerken annem aramıştı. Ona biraz uzaklaşmak istediğimi söylesem de bir saat boyunca onu ikna etmek en sonunda ikna edemediğimde de rest çekerek babamın yanında olacağımı söyleyip telefonu kapatmıştım.
Kahvemi alıp yeniden yola çıkarken bu kez babam aramıştı. Anneme göre daha iyimsel olan ve iyi polisi oynayan taraftı. Belki bana iyi görünmek istediğinden belki de gerçekten sesimden ne kadar kötü olduğumu anlamış olacak ki annemle konuşacağını söyleyerek telefonu kapatmıştı.
Babaannemin evine geldiğimde babam telefonda hala annemi ikna etmeye çalışıyordu. İkna edilmesi güç insanlardan biriydi. En sonunda bu konuda babam galip çıkmayı başardığında telefonumu kapatıp misafir yatak odasındaki çekmeyece attım. Bir süre kendimi dinlemek, duymak istemiyordum. Kendimi dinlemeye çalıştığımda her zaman bir noktada kaybetmeyi başarıyordum. Kendimi kandırıyor, olmaması gereken şeyler oluyor ve ben, yapmamam gereken şeyleri yapıyordum.
Bugüne kadar Gurur konusunda kolay kolay kontrolümü kaybetmemiştim ancak Afra, Gurur'un Buse'ye aşık olma ihtimalinden bahsettiğinde tüm kontrol ellerimde kayıp gitmişti. Sevgilisi olduğunu bildiğim halde bana yaklaşmasına izin vermiştim. Maskenin altına saklanıp onu öpmüştüm. Bu, Lema değildi. Benim yapacağım türden şeyler olamazdı bunlar. Lema her zaman kenara çekilir ve Gurur'dan kaçıp kopmaya çalışırdı lakin bu kez gözüm kararmış gibi ona doğru koşuyordum.
Hafta başında yeniden geri dönmeyi düşünsem de buna hevesim yoktu. İş yerini arayıp işe başlama tarihimi bir ay ötelemek istediğimde aksi olmuş ve daha başlamadan yeni işimden kovulmuştum. Umursamadım. Kendi içimdeki çırpınışlar daha çok canımı yakıyordu. Telefonu açmış olmama rağmen ne Afra'dan ne de Gurur'dan iki gün boyunca tek bir mesaj gelmemişti ve bu, daha da canımı yakmıştı.
Telefonu yeniden, bir daha açmamak üzere kapatıp çekmeceye attım.
Dördüncü günün sabahında babam beni yatağımdan çıkarmak için kendi yaptığı küçük dağ evini görmem için çağırdığında bir gün daha babaannemle yalnız kalmamak için teklifini kabul ederek eski, yer yer boyaları dökülen Ford kamyonetin ön koltuğuna oturdum. Uğradığımız nalbur ve marangozlardan aldığımız inşaat malzemeleriyle kamyonetin arka kasasını doldurduktan sonra sıcak havada, camlardan dolan serin havayla birlikte olabilecek en yüksek tepeye çıkmıştık. Genellikle düz ovalar olduğu için bu yükseklikle ilgili ağzımı açmadım.
Sonunda tellerle çevrilmiş tepeye geldiğimizde önümüzde boy alabildiğine soya tarlaları sarı çiçeklerle önümüzde uzanıyordu. Etrafımız ağaçlarla çevrili olduğu için yazın sıcağına rağmen serindi.
Babam konuşkan bir adamdı, bana kulübeyi inşa ederken buraya dedemle geldiği günleri, onunla ilgili hatırladığı anılarını anlatıp durmuştu. Buraya ayrı bir düşkünlüğü vardı, herkesten ve her şeyden kaçmak istediğinde kendini buraya atmak içi gizli bir sığınak yapıyor ve tek şahidi olarak da beni kendine ortak ediyordu.
Çocukluğumuzun telafisi gibi iki ayın her gününü onunla geçirmiştim. Sadece temelini attığı kulübeyi birlikte bitirmiş, bahçesindeki taşların kesilmesine ve etrafındaki tellerin gerilmesine kadar hepsini birlikte yapmış, çok sıkıldığımızda bir saat yol tepip denize girmiş, akşamında rakı içip aynı masanın etrafında oturmuş ve çocukluğumda eksik bıraktığım tüm şeyleri geç de olsa tamamlamıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORATEŞ
RomanceEllerimde şifa bulmak isteyen cellat, sevdiğim adamın canına susamıştı. Ateş, alevlenmese de korları hala avuçlarımı yakıyordu. İçten içe yana kızıl haleleri dışarıdan izlemek, avucumu yakmasına izin vermek benim hatamdı. Korateş, 𝘣𝘦𝘯𝘪𝘮 hatamdı.