Makyaj masamın başında oturmuş, kollarımı masanın sıcak yüzeyide birleştirmiş partiye gitmek ve gitmemek arasında seçim yapmaya çalışırken aynada kendi aksime bakıyordum. Antik Yunandan kalma görünen bir kumaş parçası, etrafımı altından yılanlar sarmış gibi üzerimde bollaşıp daralıyordu. Elbisede açık tek yer bacaklarımda yükselip alçalan eteğimdi lakin üzerimi saran gümüşte yapılma altın sarısı, yılan desenli aksesuarlar göğüslerimi, kalçalarımı ve belimin etrafını sararak tüm hatlarımı gizlice ortaya çıkarıyordu.
Saçlarımı açık bırakmış, kaynak saçlarla hem daha dolgun hem de daha uzun görünmesini istemiştim. Konseptim Persephone'du. Hades onu almadan önce nasıl olduğunu hayal ederek kendime beyaz ve altın sarısını seçmiştim. Maskem, Hades tarafından kaçırıldığı gün büyülendiği nergis çiçekleri ve ağaç kökleriyle desen verilmiş altın sarısı bir maskeydi. Yüzümün yarısını örtüyordu.
Titreyen telefonuma gözlerimi indirdim "Hazır mısın?" diye mesaj atmıştı Afra.
Kararsızdım ancak bu beni durdurmayacaktı "Hazırım, çıkıyorum," diye karşılık verdim.
Maskemi, çantamı, telefonumu ve son olarak da davetiyemi alarak odamdan çıktım. Topuklu ayakkabılarımla tıkırdayarak basamakları inerken iki gündür konuşmadığım annem kollarını göğsünün altında birleştirerek salonun kapısında belirdi. Omzunu eşiğe yaslayıp merdivenleri inişimi izlerken gözleri iğneleyici bir şekilde bir aşağı bir yukarı beni ağır ağır süzerken ona tek kaşımı kaldırarak "Ne oldu?" dercesine baktım.
Omuz silkti "Yüzün babana benziyor olabilir ama cazibeni benden almışsın, baksana şeytan tüyün kulağının arkasında," derken kibirliydi. En azından artık bahaneler üretmiyor ve benim büyüdüğümü kabul ediyordu. Hala başkalarının söylediklerine takıntılıydı lakin bedenim de işim de özel hayatım da onun istediği gibi olduğu için kendinden emindi. Kendisine ve tek başına yetiştirdiği çocuğa tek bir laf gelmeyecekti.
O böylelikle iyi bir anne olacaktı.
"Güzel bir kadın değilsin," dediğinde istemsiz yanağımın içini dişleyerek ona baktım. Biraz önce ayna karşısında kendime bakarken sözlerinin tam tersi olduğunu düşünmüştüm. Güzel bir kadın gibi görünüyordum. "Ama gözünün değdiği her adamı kendine köpek edeceksin,"
"Köpeklerle işim olmaz," diyerek ona sırtımı dönüp aramızdaki gereksiz derecede can sıkıcı sohbeti sonlandırarak kendimi dışarı attım. Babamın bu sabah bana uygun görerek kapıya diktiği arabaya doğru yürürken derin nefesler alıyor ve kendime güzel olduğumu hatırlatıyordum. Annem aksini düşünüyor olsa da öyleydim.
Güzeldim.
Güzel olsaydın Gurur seni severdi, başka kadınları değil.
İçi hala yeni kokan arabanın direksiyonuna yerleştiğimde gözlerim yanmaya başlamıştı. Derin nefesler alarak koltuğumu, aynalarımı ayarlayıp arabayı kendim için kişiselleştirirken dikiz aynasında dolu gözlerimle çarpıştım. Kızarmış kirpik diplerim, griye çalan beyaz rengim ve normalden daha koyu duran parlak gözlerime bakarken ağlama hissimi bastıramıyordum.
Derin bir nefes aldım ve aynada baktığım gözlerime "Sen güzelsin!" diye karşılık vererek arabayı çalıştırıp garaj yolundan çıktım.
Tüm yol boyunca aynı şeyi kendime tekrarladığım için dikkatim dağınıktı. Birkaç kez arabaları sıkıştırmış, kırmızı ışıkta geçmiş, sapacağım yolları karıştırmış ve arabayı teslim edeceğim valenin üzerine sürmüştüm. Maskemi taktıktan sonra arabadan inerken kendimi anlatma gereği duymadım. Doğrudan merdivenleri tırmanırken attığım her adımda vücudumda sıkı olmayan tüm derimin rahatsız edici derecede kıpırdandığını ve insanların benim doğrudan kusurlarımı gördüğünü düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORATEŞ
RomanceEllerimde şifa bulmak isteyen cellat, sevdiğim adamın canına susamıştı. Ateş, alevlenmese de korları hala avuçlarımı yakıyordu. İçten içe yana kızıl haleleri dışarıdan izlemek, avucumu yakmasına izin vermek benim hatamdı. Korateş, 𝘣𝘦𝘯𝘪𝘮 hatamdı.