Selam, nasılsınız? Ben iyiyim, sınırın iki güne aşılacağını düşünürken bana ters köşe yaptınız, bi ufaktan şok oldum 🥲
Diğer bölüm cumartesi gelecek, bir sonraki hafta her gün yeni bölüm atmayı planlıyorum ancak lütfen bana kısa demeyin. Her kısa yorumu gördüğümde artık ufaktan gerilmeye başladım, uzun bölüm istediğinizin farkındayım ancak size 60-70 sayfa bölüm yazan yazarlar ayda bir bölüm atıyor ben size iki ayda 300 sayfa yazmışım. Dayak istiyorsunuz siz he aksdslfd
Ben kitap okurken ne istiyorsam yazarken de aşağı yukarı onları yapmaya çalışıyorum. Ben okurken ayda bir bölüm bekleyemem, bunun yerine her gün azar azar okumayı tercih ederim. Bu yüzden yazma tarzım az sayfalı çok bölüm. Bu kitap 50. bölümde bitmeyecek, belki 100. bölümü görecek, belki daha fazlasını görecek çünkü sayfa sayısı bölüm bazında az olacak ve daha kitabın başındayım.
Bana güvenin, son iki yılda üç kitap bitirdim ve yayınlanma tarihlerine bakarsanız hiçbirinde uzun aralar yok. Ben de böyle bir deliyim, ne yapacağız adkms Saygın gibi çıkıp "Söz benim ağzımdan bir kere çıkar," diye azarlayacağım. Ya beni başkalarıyla karıştırmayın ya, çok kızıyorum 🤨
Kafamın içinde karnaval alanı gibi parlayan anıların yüksek ışıkları, anıların ağırlığıyla uğultunun altında, bulanık suyun dibinde yukarı doğru yüzmeye çalışırken ışık gözlerime batıyordu. Kirpiklerimin arasından sızan güneş gözlerime, her hücresinden birer ok gibi batıyordu. Tüm kalın perdeler kapalı olmasına rağmen o ince güneş, sızıp yansıyarak gözlerime vuruyor ve yakıyordu. Yorganı üzerime çekip altına girdiğimde sıcak daha da dayanılmazdı.
Gözlerim ağrıyor, kafa tasımın içinde beynim sulanmış gibi kafamı ne tarafa çevirirsem o tarafa devriliyordu. Alkol sonrası baş ağrısı değildi. Çok içtiğim sabahlarda böyle hissetmezdim. Bu ağrıyla kıyaslandığında esamesi okunmadı. Gözlerim şişer, dişlerimi ne kadar fırçalarsam fırçalayayım ağzımda kötü bir tat olur, dindirilemeyecek gibi bir susuzluk hissederdim ancak bu aynı değildi. Başım dönüyordu ve midem bulanıyordu. Vücudumdaki her bir zerre ağrıyordu.
Yatakta yüz üstü kapanıp yastığı yüzüme kapatarak gözlerimi kapattığımda bayılmakla yeniden uykuya dalmak arasında bir boşlukta asılı kalmıştım. Karanlık yeterince karanlık değil, kirpiklerimden içeri süzülen her ışık süzmesi gözlerimin ardındaki karanlıkta eğrilip bükülüyor, bozuk bir televizyon gibi karıncalanıp hasta hissettiriyordu. Omuzlarımdaki ağrının beni yatağa daha da bastırmasıyla uyumak ve ağrılarla uyanık kalma arası sak uykumdan beni uyandıran odanın kapısının açılmasıydı.
Yastıkla yorganın arasındaki boşluktan baktığımda Saygın odaya girmişti. Üzerindeki hırkasını çıkardığında yeşil tişörtü terde ıslanıp üzerine yapışmıştı. Hırkayı koltuğun üzerine atarken gözleri yatağın üzerinde dolaşmıştı. Üzerindeki tişörtü sıyırarak banyoya doğru yürürken gözlerimi yeniden kapattım ancak uyuyamıyordum. Kafamın içindeki ağrı şiddetliydi ve başımı kaldırıp güneşle karşılaşmak, herhangi bir ışık hüzmesi görmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORATEŞ
RomanceEllerimde şifa bulmak isteyen cellat, sevdiğim adamın canına susamıştı. Ateş, alevlenmese de korları hala avuçlarımı yakıyordu. İçten içe yana kızıl haleleri dışarıdan izlemek, avucumu yakmasına izin vermek benim hatamdı. Korateş, 𝘣𝘦𝘯𝘪𝘮 hatamdı.