Ertesi gün Harry, yemekten sonra amcasının odasına gitti, kapıyı çaldı, izniyle içeriye girdi. Amcası Kheti, yeğenini mahcup bir tebessümle karşılayarak, "Gel bakalım, Harry," dedi.
Yanına gitti, yorgunluğu her hâlinden belli olan amcasının elini tutarak sevgiyle gülümsedi. Amcası, bu masumiyet karşısında büyük bir merhamet hissederek yeğeninin pamuğu andıran elini öptmeden hemen önce, "Çok özür dilerim," dedi.
"Neden ki amcacığım, ne yaptınız?"
"Kaç gündür buradasın lâkin seninle şöyle karşılıklı oturup konuşamadık, nasıl olduğunu bile doğru düzgün soramadım."
"Ben iyiyim... Yani... Babamı ve küçük kardeşlerimi özlüyorum lâkin önemi yok. Olması gerekenin bu olduğunu biliyorum."
"O mesele... Babana bir haber gönderelim, tüccarları denetlemekten dolayı kaç gündür unutuyorum. İyi olduğunu bilsin adam, çok merak eder yoksa! Haydi, şu çekmecede boş bir papirüs vardı, getir de istediğini yaz bakalım."
Harry'nin kaygısını ve mahcubiyetini gördüğünde, "Ne oldu? Yanlış bir şey mi-" diyecek oldu. Sonrasında durumu kavrayarak, "Okuma yazmayı öğrenemedin, değil mi?" diye sordu.
"Evet, amcacığım. Öğrenemedim. Babam biliyordu, ancak bana öğretecek kadar boş vakti yoktu hiç."
"Tamam tamam, hiç sorun değil! Ben sana gerekli ayarlamayı yapacağım, sonra da okuma yazma öğreneceksin."
Yüreğini bir heyecan sararken, "Sahi mi?" diye şakıdı.
"Sahi ya!"
Kapı tıklatıldı, içeriye Piyade Louis girdi. Onunla göz göze gelir gelmez Harry'nin yüreğini bir telaş ve utanma dürtüsü ele geçirdi, sıcacık olduğunu hissettiği yanaklarla başını eğip, amcasından biraz uzaklaştı. Amacı böyle yaparak görünmez olmak idi, lâkin ne çare... Dünkü yakınlıkları dolayısıyla asıl etkilenenin kendisi olduğunu düşünerek utanmaktan alamıyordu ki kendini!
"Louis... Hoş geldin! Buyur içeriye, haberlerini duyayım."
Harry gitmeye yeltendi, onların konuşacağı şahsi meseleleri olduğunu düşündü ama amcası kalmasında bir sakınca olmayacağını söylediğinde odadaki çeşitli malzemeleri incelemeye başladı.
Birçok deri kaplamadan olan çeşitli kitaplar vardı, ancak elbette okuma yazma bilmediğinden ne yazık ki ne ile ilgili olduklarını kavrayamıyordu. Onun gibi yoksul bir köyde büyümüş, çocukluğunda çobanlık ve bazen de babasının ayak işlerini yapmış biri olarak öğrenmesi çok zor bir ilimdi.
"Buğday filosu Yamu'ya gönderilmek için hazır edildi. Ben de yedi kişilik tecrübeli bir mürettebat bazırladım, filonun başına koydum. Yolculuk etmeye hazırlar."
"Çok iyi bir haber bu! Pekâlâ, bugün tastik etmeye geleceğim. Yarından tezi yok yola çıkılır."
Harry bir şüphe içinde ona dönerek, "Siz de mi gidiyorsunuz?" diye sordu Piyade Louis'ye.
Piyade, dünkü kaçışından beri onu görmemiş ve deminden beri burada olmasına rağmen bir bakış alamamış olduğundan, aralarında istemsizce doğmuş bazı husumetler olduğunu düşünmüştü. Bu soruya ilk başta şaşırsa da, sonrasında yakınlığını hissetmenin keyfi içinde tebessüm bırakarak, "Benim komutamda olan askerler gidiyor," dedi. "Yoksa siz de mi gidecektiniz?"
Harry'nin bakışlarındaki utancı, yanaklarına konan pembeliği keyifle seyretti. Dünkü kaçarcasına piyade üssünden ayrılışına vurgu yapıyor olduğunu anlamak için okuma yazma bilmeye gerek yoktu. "Hayır... Bir meraktı sadece."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Rose of My Desert 𓂀 Larry
Romance"Çöle dönmüş hayatımda hançerden bir farkım yoktur, Harry." Piyade Louis, elindeki hançeri ahşap masanın üzerindeki güle geçirdi. Elini çektiğinde hançer, gülün ortasına saplanmış hâlde duruyordu. "Ve sen de hançerin zarar verebileceği en güzel şeys...