Günler ağır, geçmez ve bitmez nitelik taşır gibi yavaş geçiyordu. Lâkin bir o kadar da hızlıydı. Otuz günden fazladır Memfis'de idi. Piyade Louis bir süre kendisine ders vermiş, sonrasında yerini yaşlı bir muallim almıştı. Bu durum pek memnun edici olmasa bile okuma yazma öğrenebilecek olmanın getirdiği mutluluk ve hevese odaklanmaya çalışıyordu.
Fakat bir durum vardı ki, kafasını karıştırıyordu. Piyade Louis ilk günkü dersten sonra bir hayli değişmiş, o şakacı, keyifli adam gitmiş; yerine ağır ve sınırlı zamanlarda konuşan biri gelmişti.
Acaba çok konuşarak onu sıkmış mıydı?
Acaba yanlış bir kelâm mı etmişti?
Acaba keyifli olmasını engelleyecek bazı fikirlere mi sahipti?Bilemiyordu! Lâkin bu durum kendi canını da sıkmakta idi. Onunla arasında Sina Çölü kadar mesafeler bırakmıştı sanki. Sina, Mısır'ın hemen yanı başındaydı ancak oraya, sıcağı ve ıssızlığından girilemezdi. Aralarındaki bu yan yana durup, ona rağmen uzak olmalarını tıpkı bu duruma benzetiyordu.
Bu nedenledir ki, bugün askeri üsse gidecekti. Kıyafetleri pek hoş sayılmazdı. Kumaşı eskimiş, omuzlarına kadar açık bir peştamal giyiyor, beline bağladığı yine eski bir iple potluğu almaya çalışıyordu. Ayaklarındaki eski deri sandaletler bileğine kadar şeritli idi.
Ancak yine de çok temiz ve düzenli olduğundan, hele ki gözlerinin yeşilliği, dudaklarının alımlığı, güneş değmemiş teninin ak nahifliği dışarıdaki her göze hoş geldiğinden, üzerindeki eskimiş noktaları kapatmaya yetiyordu. O ise bunu anlayamayacak kadar masum ve saf düşünüyor, kendisi üzerinde daha hoş kıyafetler düşleyerek güzel olabileceğini hayal ediyordu.
Uzun zamandır kesmeye vakti olmadığı, kulaklarına uzanmış kıvırcık saçlarını karıştırıp askeri üsse gitti. Kapıdaki piyadeler onu tanıdığından izin verdiler. Bugün tâlim yoktu, bu nedenle sessizlik hâkimdi.
Kendi ekseninde ufak adımlarla dönüp etrafı incelerken, Piyadenin seslenişi üzerine ona döndü. Yeşil harelerindeki ışıltıdan, yanaklarına konmuş gül renginden bihaber, piyadeye yönelip tatlı bir tebessüm bıraktı. "Uzunca bir vakittir sizi göremiyordum, piyade efendi. Merakta kaldım!"
"Ben nerede olurum, küçük efendi? Elbette burada." Gülümsedi. "Nasılsınız?"
"İyiyim, ya siz?"
"Yorucu tâlim atlattık bugün, iyi sayılırım."
"Neden bu kadar tâlim gereği hissediyorsunuz?" diye sordu kuşkuyla. "Bir sorun yoktur umarım."
"Bir askeri üssün tüm piyadeleri her an her şeye hazır olmalıdır."
"Anlıyorum! Şey... Bugün biraz zamanınız varsa, sizi yormayacaksa eğer, benimle... benimle biraz çarşıda gezmeye gelebilir misiniz? Geldiğimden bu yana hiç gezmedim, sanırım bu evden dışarıya attığım adım yalnızca bu askeri üstür. Memfis sokaklarını bir türlü gezemedim."
Piyadenin gözlerindeki keyif sönerken, yerini hayli durgun ve sessiz bakışlar aldı. Harry bunu sezmiş olsa gerek, neden bir anda böyle değiştiğine anlam veremez hâlde minik kalbi ürkekçe atıyordu. "Olmaz ne yazık ki. Sizler de evinize gitseniz iyi olurdu, küçük efendi."
"Ama..."
"Burası askerî bir üs," diyerek sözünü kestiğinde, başka hiçbir itiraza açık değilmiş gibi kesindi.
"Burada sıkıldığımdan olsa gerek, sizinle iyi anlaştığım için sormuştum." Mahcubiyetle baş selâmı verip, "Affınıza sığınıyorum," diye mırıldandı. "Meşgul olduğunuzu bir anlığına unuttum. Ancak... Ancak bugün olacak diye bir şey yok ki! Sizinle olmak mutlu ediyor beni, başka uygun bir vakitte buluşur, gezeriz ne de olsa!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Rose of My Desert 𓂀 Larry
Romance"Çöle dönmüş hayatımda hançerden bir farkım yoktur, Harry." Piyade Louis, elindeki hançeri ahşap masanın üzerindeki güle geçirdi. Elini çektiğinde hançer, gülün ortasına saplanmış hâlde duruyordu. "Ve sen de hançerin zarar verebileceği en güzel şeys...