XVII. One Thing

70 24 44
                                    

Harry birkaç gündür dışarıya çıkmak bir yana dursun, sırf piyadeye ait bir yere bakmamak için balkona dahi çıkmamıştı. Ondan tamamıyla bir sevgi karşılığı beklentisi ve ümidi içinden olduğundan, sert bir çıkışma ile karşılaşmak kalbini çok kırmıştı.

Aslında sık sık dışarıya çıkan biri değildi, havanın sıcaklığı öyle yakıcı olurdu ki, süt beyazı teni tahriş olmadan, vücudu terle donanmadan ancak ve ancak akşamüzeri- ikindi gezmelerine çıkabiliyor, bu vakitleri seviyordu. Fakat bugün artık buhranlı havasından çıkması gerektiğine inandığı için gezi yapacağı vakitte ufak bir değişiklik yapmayı göz ardı edebilirdi.

Hayatı sadece piyadeye duyduğu sevgiden ibaret değildi. Kendisini bu denli değersizleştirip hayata küserse hiçbir ânın tadına varamayacaktı. Derslerini bile aksatmıştı. Kendine çeki düzen vermesi gerektiğine inanıyordu.

Piyade için diktirdiği ve sadece onun önünde giydiği kıyafeti üzerine geçirdi. Herhalde kıyafetleri arasındaki en yeni ve güzel olanı buydu. Ayrıca içinde çok rahat ve güzel de hissediyordu ama bunu sadece piyadenin önünde giymek istemek kendisine yapmış olduğu bir hakaret olurdu. Harry, bir bireydi neticede. Kendisi bu dünyada var olduğu gibi gerçekten var olmalıydı da...

Bukleli, çenesinin altına ve neredeyse omuzlarına değecek olan saçlarına şekil verdi, beline bakır kemeri taktı. Bugün buhranlı havayı üzerinden atmak istediği gün olduğundan, hem güzel giyinmek hem de ılık sokaklarda gezinmek elbette hakkı idi.

Odasından çıktığında Akila'nın ve hizmetlilerinin sorgulayıcı bakışları ile karşılaştı. Babası yeniden şehir dışına gittiğinden beridir Akila ne kendisine yanaşıyor ne de laf atıyordu. Herhalde Harry'nin de bir insan olduğunu düşünmeye başlamış idi. Ancak yakınlaştığı da olmuyordu, bu sebeple kendisi de ona yaklaşmaktan kaçınıyordu. Kapalı kutu gibiydi, ne hissettiğini ve düşündüğünü o istemeden ve dışa vurmadan bilmek imkansızdı.

Peki ya hizmetlilere ne demeliydi? Hepsi kendisine cephe almıştı âdeta. Oysa Amcası Kheti, "Yeğenimin bir dediğini ikiletmeyin," demişti.

Acaba gerçekten de... Sevilmeyecek biri miydi?

Belki de insanların kendisine yanaşması sadece çıkarları içindi? Belki de babası dışında onu seven biri bile yoktu ve ayrıca... Babası bile onu korumak yerine yanından uzaklaştırmayı tercih etmemiş miydi? Ne olurdu sadece Piriyan'a cezasını verseydi? Bir fazlalık mıydı ki bu hayata? Herkes sığıyordu da bir o mu sığamıyordu Mısır'ın köşelerine?

Hayır, hayır... Aklı tamamen karamsarlığa yöneldikçe yüreğine de bir sıkıntı ve karabasan çöküyordu. Tüm bu kötü düşünceleri ona kendisinin değil de içindeki o iblisin düşündürdüğünü hissedebiliyordu. Nihayet kendini evden attı, sokaklarda gezinmeye koyuldu.

Taştan ve beyaza boyanmış kerpiç evlerin arasından geçerken kedi yavrularını sevip okşadı, köpeklerle oynaştı, bir yaşlı nineye yardımda bulundu, bazı çiçekleri koparmaya kıyamayarak dakikalarca onları izledi. Etrafa saçtığı güneş gibi ruhani ışıktan bihaber, insanların kendisine hayranlık dolu bakışlarını göremeyerek Nil Nehrine kadar yürüdü.

Köşedeki bir sandukanın üzerine oturarak ayaklarını sallarken, nehrin üzerindeki güneş ışıltılarına bakınarak güneşin vücudunda gezinmesine izin verdi. Balıkçılar teknelerde ağları bekliyor, istiridye toplayanlar kıyıda geziniyor, bazı köleler boş vakitlerinde yüzüyorlardı. Yüreği genişlemiş, içi ferahlamıştı sanki! Odasında ve taş duvarlar arasında resmen kendisine eziyet ettiğini fark edebiliyordu. Hayat, işte buydu... 

"Merhabalar!" diye bir ses işitti. Döndüğü vakit Horus'la karşılaştı. Sırılsıklam olmuş iri yapılı Horus'un sadece ıslak eteği vardı, onun dışında burada yüzenlerden biri olduğu kesindi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

The Rose of My Desert 𓂀 LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin