Negev'in sokakları geceleri serin ve ıssız, sessiz ve sakin olurdu. İki at üzerindeki adamlar, Negev'in sokağında sessizce ilerliyorlardı. İçip sızanlar bir yanda, kendileri tozlu topraklı yoldaydılar. Göğün gece mavisi skalası, yıldızlar ve ay aracılığı ile ışıl ışıldı.
Atlı kişiler kerpiçten bir evin önüne geldiler, attan indiler. Pal, ahşap kapıya birkaç kez vurduğunda, içeride cılız bir mum yandı. Kapı açıldığında kırk yaşlarında bir adam çıktı, elbette kendisi, Harry'nin babası Mentu idi. Gözleri, takıntılı Piriyan'ın gelmesinden duyduğu kaygı ile bakıyordu, ancak yeğeni Pal'ı görür görmez bir rehavet duyumsadı, yanındaki genç piyadeye bakıp, "Bekleyin," dedi.
İçeriye geçti. Geldiğinde oğlu Harry, gözyaşları içinde, boynu bükük bir hâlde kumaş çantasını boynundan geçirmiş, açık sandaletleri ile yanında duruyordu. Babasının şefkatli dokunuşları sırtında gezinirken, bir hıçkırık koparmamak için dudağını dişledi.
"Güle güle git oğlum... Amcanın sözünde dur, o ne isterse et. Kimseye yük olma, kimseyi gücendirip canlarını sıkma. Dik dur daima, lâkin kibrini göm içine."
"Nasihate değil, babacığım, sizlere ihtiyacım var benim." Yaşlı gözlerini babasına kaldırıp, "Benimle gelin," diye fısıldadı. "Beraber kaçalım bu diyardan. Beni yalnız bırakırsanız, kimsem kalmayacak nihayetinde. Bana bu zulmü revâ mı görüyorsunuz?"
"İkimiz kaçar isek, ikimiz de ziyan içinde oluruz. Sana anlattım oğlum, bu işin tek olur yanı, senin gitmendir. Ben de kaybolur isem, nereye gidip de iş buluruz? Düzenimizi bir daha nasıl sağlarız?"
"İkimiz bir olursak, bu işi ancak böyle olur hâle getiririz. Lâkin siz sadece beni kendinizden uzaklaştırıyorsunuz."
"Benim elime bakan küçük kardeşlerin, eşim var; onları açta, açıkta mı bırakayım? Gittiğimiz yerde hep birlikte yeni bir hayata nasıl adım atarız? Kaldı ki, Memfis'in âdeta soylular şehri, pahalılık kenti olduğunu da bilmektesin. Ben orada her birinize bakmak uğruna nasıl kalkınırım?"
"Ben de çalışırım..."
"İkimizin çalışması ile geçinmek, Memfis'in zengin solaklarında yeterli olmaz; başka köylere göç etmek, Piriyan'ın gücünü dindirmez..." Nasırlı parmakları ile oğlunun yumuşacık, nârin teninde gezinerek, "Sen benim en büyük hazinemsin," dedi. "Hazinemi korumak isterim. Şimdi... Git haydi... Amcan güçlü ve zengindir, seni, buradaki hezimetten daha iyi yaşatır, hizmet görürsün."
Harry, babasının göğsüne gömüldüğünde, baba oğul sıkıca birbirlerine sarıldılar. Yarından itibaren her an gelebilecek olan Negev'in soylu tüccarı takık Piriyan'ın zulmünü, artık bitirmek gerekiyordu. Ne baika yerlere sürekli göç etmenin ne de oğlunun burada kalmasının anlamı yoktu artık, onu korumalıydı.
Harry, babasının zoraki iteklemesiyle ondan ayrıldı, kendisini almaya gelen piyadeye döndü. Başından bağlanmış ve gözlerine kadar yüzünü kapamış olan pamuktan bir peştamal takan asker, mavi; keskin ve sert gözleriyle âdeta ruhunu çeler gibi bakıyordu. Bakışlarındaki keskin ve ketum hissiyat ürpertti Harry'yi. Yeni yaşamına adım atarken yeni kişilerle bir arada olması gerekiyor, bunlara alışmak için çaba sarfetmesi lâzım geliyordu.
Piyade elini uzatıp ata binmesine yardım etmek istediğinde, süt beyazı teniyle süslü elini biraz ürkek, biraz utangaç bir edâyla onun sert ve güneşten yanığa ulaşmış teniyle süslü avucuna yerleştirdi. Yüreği, genç piyadenin şefkati ve bir yandan gösterdiği ketumluk ile kavrulurken, piyadenin öteki eli belinden tutundu, kırılgan bir mücevheri tutarmışçasına ata bindirdi.
Piyade seri bir hâlde arkasına atladı. Yaşlı gözleri babası üzerinde iken, piyade atın kemerini sola çekiştirip yola döndürdü. Bacaklarını açıp yumuşak bir baskıyla atın iki yanına vurduktan hemen sonra, "Deeehh!" diye seslendiğinde, at, tozlu sokakta koşturmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Rose of My Desert 𓂀 Larry
Romance"Çöle dönmüş hayatımda hançerden bir farkım yoktur, Harry." Piyade Louis, elindeki hançeri ahşap masanın üzerindeki güle geçirdi. Elini çektiğinde hançer, gülün ortasına saplanmış hâlde duruyordu. "Ve sen de hançerin zarar verebileceği en güzel şeys...