IX. Pearl

147 38 31
                                    

"Sizin için, ıssız çölümün nârin gülü..."

Bu, Harry'nin dünya üzerinde aldığı en güzel şey idi... Ne bu kumaş ne de oymalı güldü onu etkileyen. Piyadenin hayatındaki bir güle benzetilmek, ona ait bir dünyada güzel bir varlık olarak anılmak, ah... ne büyük bir lütuftu!

Elbette aldığı hediyeleri bir kenara atacak değildi. Yatağı üzerinde uzanmış iken oyma gülü okşuyor, öpüyor, sonsuza dek sürecek bir hismişçesine hep sevgi duyuyordu. Hediye verdiği günden bu yana epey olmuştu, o günden beridir kumaşa örtünerek uyumak da onu memnun eden bir diğer hoş etmene dönüşmüştü.

Piyade Louis'yi çarşı gününden beri göremiyordu. Askeri üste bir hareketlilik vardı, üst makamdan komutanlar geliyor, Louis de onlarla ilgileniyordu. Hepsini odasının balkonundan görebildiği için oraya gitmeye cesaret edemiyordu. Bir teşekkür bile edememişti, lâkin bunca hareketliliğe bakılırsa epey bir sorun var olduğundan bunu dert edemiyordu.

O sırada bazı gürültüler ve söylenmeler duydu. Odasından çıktı. Akila, annesi ve birçok hizmetli evde dolanıyor, Akila ve annesinin talimatlarını uyguluyorlardı.

"Şu çiçekleri kapı önündeki şamdanlara yerleştiriniz," dedi amcası Kheti'nin eşi. "Akasyaların yanına hurmalar koyunuz, misafirleri hoş karşılamak gerekir."

"Anneciğim, kaç kişi olacaklardı?"

"Yirmi iki hanım gelecek."

"Oh... Üzüm şaraplarından hazırlatalım o hâlde."

"Epey yerinde olur, elbette."

Harry buraya geldiğinden beri misafir ağırlanmamıştı, hem epey bir hazırlık dönüyor hem de bu hazırlık curcunası Harry'de de bir heyecan peyda ediyordu. Yeni insanlar tanımak ne güzel olurdu!

Akşama doğru misafirler gelmeye başlamıştı. Amcası Kheti ticaret için başka bir şehre gittiğinden eşi ve kızı bunu bir fırsat olarak görmüştü. Hem Kheti çalışırken sesten rahatsız olmamış olacak hem de istedikleri gibi davranabileceklerdi.

Kıyafetlerini değiştirip kalabalık salona indi. Hanımlar güzel kıyafetler içinde, ellerindeki bakır bardaklardan şaraplar yudumluyor, kimi grup hâlinde kimi ise ikişerli olarak sohbetler ediyorlardı.

Horus ortada yok idi, lâkin Min bir köşede mor renkli geniş bir yastık üzerinde oturmuş, kendisinden büyük bir hanımla konuşuyordu. Akila ve annesi bir grubun içine dâhil olmuşlardı. Kendisini gördüyseler de bir şey demediler.

Bundan güç alarak Min'in yanına gitti, yere kuruldu. Dün gece Min'in başı ağrıdığından biraz hâlsiz görünüyordu; ancak yine de misafirlerin yanında bulunmak istemişti. Ayrıca bir udî köşede müziğini icra ediyor, ortama hoş bir ambiyans katıyordu.

"Bir şarap da sen al, Harry," dedi Min. "Çekinme."

Harry, bir hizmetlinin uzattığı tepsiden bardak alıp bir yudum içti. Şaraba hâlâ alışamamıştı ama yine de ortama uyum sağlamak istiyordu. Yanlarındaki kadın da başka birinin yanına gitmiş, iki amca çocuğu baş başa kalmışlardı.

"Bu kadar çok seveniniz olduğunu bilmiyordum."

"Annem ve Akila elbette her zaman huysuz değillerdir. Özellikle bir cemiyette, onları çatık kaşla asla göremezsin."

İkisi de gülüştü. Min de anne ve kız kardeşinin huysuzluklarından haberdardı, ayrıca bununla alay eden bir yapısı da olduğundan ikisi de keyif duyuyordu.

"Şey..." diye başladı Min, çekimser bir bakışla. "Geçen günlerde biri sana hediyeler vermiş, öyle mi?"

Harry'nin hemen utanması hasıl oldu. Bakışlarını, koyu kırmızıya çalan içeceğe indirip, "Hı-hım," diye bir mırıltı eşliğinde Min'i onayladı.

The Rose of My Desert 𓂀 LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin