0.5♧

401 12 14
                                    

İyi okumalar♡

"Préparez un bouquet de marguerites. N'oubliez pas de vérifier." (Bir buket papatya hazırlat. Kontrol etmeyi unutma.)

Fransıca konuşurken çok ciddi oluyordu. Saatlerce dinleyebilirdim resmen. Onlara kafamı çevirdim. Cris kafasını sallamıştı sadece.

"Hani çevirecektin." Fısıldayarak sordum, Karan arabaya doğru giderken. "Bilmen gereken yerleri çevirebilirim ancak. Ayrıca Karan'ın yanında çeviri yapamam." Dediğinde hayal kırıklığına uğramıştım. Papatyaları toplamaya devam ettim. Cris'e dönüp "Bunları buket gibi sarar mısın? Dikkatli ol ama. Nazik ol lütfen." Dedim.

Papatyalara karşı hassasiyetim anne ve babamın ölümünden sonra başlamıştı. Mezarlarına giderken hep papatya alırdık, ki hâlâ da alıyoruz. Cris, yerdeki sepete koyduğum güzellerimi alıp arabaya doğru yürüdü. Bende artık arabaya doğru gitmeliydim. Aksine hasta olabilirim.

Arabaya doğru sakin adımlarla yürüyüp içeri bindim. Dakikalar sonra da Karan ve Cris gelmişti.

"Nous ne pouvons pas rentrer à la maison. Les hommes ont attaqué la maison. Melih, aménage une nouvelle maison. Envoyez les hommes à la vieille maison." (Eve gidemeyiz. Adamlar eve saldırmışlar. Melih, yeni bir ev ayarla. Adamları eski eve gönder.)

"D'accord Monsieur." (Peki efendim.) Dedi Melih.

Aralarında yine konuşurken Cris arabayı çalıştırmıştı.

"Allons même d'abord au restaurant. La petite marguerite a l'air affamée." (Hatta önce bir restoranta gidelim. Küçük papatya acıkmışa benziyor.)

"D'accord Monsieur." (Peki efendim.) Demişti Cris.

Karan'a döndüğümda bana bakıyordu." Neden papatya?" Diye sordu bir anda. Kafamı parmaklarıma çevirip sorusunu, ona bakmadan geçiştirdim. "Nereye gidiyoruz?"

"Aç olduğunu düşünüyorum. Lüks bir restoranta gidiyoruz." Diye cevapladı beni. "Dershaneye gittiğim kıyafetlerimle gitmem biraz saçma olmaz mı?"

Üzerimi dikkatlice süzüp "Zaten güzelsin. Bir şey olmaz." Demişti. Kendi üzerime bakma isteğime karşı koyup, başımı teşekkür edercesine eğmiştim. Utanmıştım biraz.

"Ayrıca sadece biz olacağız. Cris, sen ve ben." Diye devam etmişti.

"Melih?" Melih umrumda bile değildi fakat merak işte.

"Çok mu merak ettin Melih'i?" Garipsemişti. Kızgındı da ayrıca.

"Vous pouvez demander même après votre mort." (Ölünce de sorarsın artık.) Bir şeyler mırıldandığında kafamı iyice ona çevirdim. Aklıma bir şey takılmıştı...

"Saate bakar mısın?"diye sordum düşüncelerimle. Telefonunu çıkarıp ekrana bir süre baktı. "Cris, qui a joué avec l'heure de ce téléphone ? " (Cris, bu telefonun saatiyle kim oynadı?) Yine anlamadığım, ciddi ifadesiyle bir şeyler söyledi. Cris ise "Je ne sais pas, crois-le. Je n'ai même pas décroché son téléphone." (İnan bilmiyorum. Telefonunu elime bile almadım.) Dedi. Ne diyordu bunlar?

"Neden Türkçe konuşmayıp, Fransızca konuşuyorsunuz?" Diye sordum. Gerçektende merak ediyordum. Karan'a bakarken ağzından yine bir şeyler mırıldandı."Lui as-tu dit que je parlais français ?" (Ona Fransızca konuştuğumu mu söyledin?)

Cris ise "Que pourrais-je dire d'autre ? Il allait demander de toute façon. Je pensais le dire dès le début." (Ne söyleyebilirdim başka? Zaten soracaktı. Baştan söyleyeyim dedim.) Dedi.

Fransız MafyaWhere stories live. Discover now