16 (Kaybettiğim Tek Şey Sensin)

0 0 0
                                    

Oldukça küçük olsam da tanımıştım bu resmi. Bu evde çekilmişti. Tabii gerçek bir evken ki zamanında. Lise ikiye gidiyordum o zaman. Yüzünü hatırlamasam da annem yemeğe misafir geleceğini söylemişti. Şimdi harabe olan bu evin sahibi bendim, alt katımda oturan kadın ise hafıza kaybımdan faydalanarak benden para koparmaya devam ediyordu.

Kaza mı, hastalık mı sebep olmuştu bu kayba hatırlamasam da Dedektif’i daha ilk gördüğüm an neden yıllardır tanıyormuş gibi hissetme sebebimi biliyordum. Gözlerimi acı içinde kapattım, onu daha önce tanımam gerekirdi.

Onu ilk gördüğüm gün, babamla birlikte gelmişti bize. Ben okuldan gelip, anneme yemek için yardım ederken birden kapı çalmıştı. Polis akademisini bitirmişti ve bunun şerefine babam bize davet etmişti. Babamın askerlik arkadaşının oğluydu. Eski resimler gün yüzüne çıktıkça adı sürekli geçerdi “Attila...” yüzünü dahi görmeden önce ben onun ilk adına aşık olmuştum.

Daha sonra birkaç kere babamı arayıp hal hatır sormuştu. Ben onun sadece adını bilirken sesine aşık olmuştum. Babamı hep arasın diye dua ederdim. Onu hatırlamak, kalbim olmadan yaşadığım hayatımda, kalbimin tekrar atmasına sebep olmuştu.

Yüzünü gördüğüm ilk gün... Beyaz bir gömlek vardı üzerinde, saçları uzun olsa da şimdiki kadar değil sadece perçemliydi. Kaplan desenli bir kolye takıyordu ve buğday teninin üzerinde oldukça dikkatimi çekmişti. Tokalaşmak için elini uzattığında o an sarılmaya hazırdım. O beni tanımasa da ben ona aşık olmuştum.

Daha dün gibi aklıma gelmişti ailemin yüzü, onun yüzü...

“Anne, bu gazetelerin bulmacalarını kim alıyor? Sürekli üçüncü sayfa sıradan haberlere maruz kalıyorum.” Okuldan gelmiştim, çok yorgundum. Üniformamı çıkarmıştım ve mutfakta yere oturup elimde tepesi kırık mavi bir kalemle bulmaca çözüyordum “Karşı cinsten iki insanın birbirine karşı duyduğu ruhsal ve bedensel sevgi ilişkisi... Üç harf...” ben bulmacanın üç harfli sorusuna yanıt ararken sokağın başından duyulan bir motor sesiyle yüreğim o an farklı bir tonda atmaya başlamıştı “Babanın arkadaşının oğlu yemeğe geliyor. Attila...” adını duyunca anlamıştım sesine aşık olduğum adamın geleceğini.

Gözlerim tek bir noktaya bakıp kalmıştı. Sesi yankılanmıştı, yıllarca toz tutmuş sessiz koridorlarda “Efsun teyze, ben geldim.” Sanki evim, onun sesine muhtaç kalmıştı bu kadar yıldır.
“Eflin, kalbinde bir sorun mu var?” fark etmeden ben elimle kalbimi yoklarken yavaşça ona çevirmiştim gözlerimi “AA ben... Soru, üç harf...” derken yanıma doğru eğilmişti.

Kokusu, özenle seçilmiş amber kokusu gibiydi. Yüzü bulmacaya dönükken birden bakışlarını kaldırmıştı “Aşk!” dudaklarından dökülen tek heceli o kelime, beni çok heceli hayallere koşar adım götürmüş, o an bana “Benimle olur musun?” diye sorsa baştan ayağa o olacağımı anlamıştım.

Bir dizi yere basarken diğeri havada duruyordu. Geniş omuzları ve ensesini okşayan saçları ile hayallerimden bile güzel olduğunu biliyordum “Biliyor musun? Lise bittiği zaman seninle evleneceğim ben.” Gözlerimde ve sözlerimde kararlılığın azmi yanarken korkuyla etrafına bakmıştı. Annemin masaya gittiğini, babamın ise üzerini değişmek için odaya gittiğini gördüğü an gözlerini kapatıp gülümsemişti “Sanırım sadece bana güldün ilk defa. Yüzünde çoğul gülüş çizgisi yok. Sevdim gülüşünü, gözlerin de çok güzel. Kızımız olacak bizim. Senin gibi güçlü ve sert adamlar, yumuşacık bir baba olur.”

Yaşım on altı olsa da hayallerim kırk yılını çoktan tamamlanmıştı onunla “Yüzünü bile ilk defa gördüğün bir adama evlilik teklifi ettiğine göre kimse seninle ilgilenmiyor okulda.” Zoruma gitmişti. Sesinin tonu bana ümit vermek istemez gibi titremişti.

SESSİZ GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin