"Ya çok özledim seniii"
Dedim ellerim boynunda, eli belimdeyken.
"Ben seni hiç özlemedim ya"
"Nee?! Gıcıık"
Dedim hemen geri çekildim. Gülüp kolumdan çekti.
"Kaçma kaçma, şaka yaptım"
"Çok kötüsün!"
"Sen de öyle"
Dedi elindeki dosyayı gösterip.
"Ne var o dosyada?"
"Anlaşma"
"Ne anlaşması?"
"Şirketle alakalı"
"Neyse gel hadi içeride konuşuruz"
"Bu arada babam nerde?"
"Yukardalar"
Kapıyı ittirip içeri girdim. Çağan da poşetleri alıp arkamdan geldi.
"Posetlerde ne var?"
"Bak bakalım ne var"
Dedi elindeki iki poşeti bana uzatıp. Alıp masaya bıraktım. Birinin içinden kutu çıktı.
"Bu ne?"
"E aç görücen"
Dediğini yaptım. İçinden Maserati sembollü anahtar çıkınca şokla ona döndüm.
"ÇAĞAN BU NEEE!"
"Senin"
"NEEEYYYY"
Her şeyi bırakıp kucağına atladım.
"Teşekkür ederimmm, de ne gerek vardıı"
Gülerek cevapladı.
"Gerek vardı prenses, çünkü artık eve gitmiyorsun"
"Niye?"
"Anlarsın birazdan"
Dedi beni koltuğa fırlatıp.
"Yavaaş"
Kahkahasina babamlar aşağıya indi. Koltuktan kalkıp mutfağa gittim. Dört kadeh çıkarıp votka doldurdum. Arkamdan Çağan da geldi.
"Ben içmeyeyim, araba kullanacağım"
"Niye?"
"Gidicez"
"Ne, nereye?"
"Görürsün, gel"
Elimdeki kadehlerle içeri ilerledim. Babamlara kadehlerini verip tekli koltuğa yayıldım.
"Çağan, sen de imzala"
Babam elindeki kağıdı imzalayıp masadan kaldırmadan Çağan'ın önüne sürdü. Çağan imzasını atıp konuştu
"Eveet, şimdi gidelim mi?"
"Bir dakika ya, nereye gidiyorsun?"
"Senle gidiyoruz"
Benim niye haberim yok acaba?
"Benim niye haberim yok?"
"Şimdi oldu ya"
"Nereye gidiyoruz tam olarak"
"Kızım, Antalya'ya gidiyorsunuz"
"Ne alaka baba?"
"Birkaç haftaya da biz gelicez, sadece göreve gideceksiniz"
"Ne görevi ya?"
"Metin Karamanoğlu"
Dedi Fatih Abi, elindeki kadehten bir yudum çekip.
"Bir dakika ya, o adam ortağımız değil mi?"
"Artık değil"
"Niye?"
"Bunlari yolda anlatırım. Gitmemiz gerek"
"Ya ne kadar kalıcaz orada? Süre verin hazırlanayım bari"
"Oradan alırsın, zaten evde birkaç ürün var"
"Tamam, peki, gidelim"
Babamın yanına yanaşıp sarıldım.
"Merak etme Çağan anlatir sana her şeyi, görüşürüz birtanem, kendine çok dikkat et. Çağan, sana emanet"
Dedi Çağan'a bakıp.
"Eyvallah abi, bende o iş"
Babam arabaya kadar beni geçirdi. Elime iki tane daha yedek telefon ve sim cart verdi.
"Seni seviyorum Naz'ım, dikkat et lütfen"
"Tamam baba ya, ne gerildin? Görüşürüz, i love youuu"
Fatih abiye de gülümseyip hoşçakalın deyip arabaya bindim. Çağan zaten çoktan arabayı çalıştırmıştı. Neydi ki bu acele?
"Anlatıcak mısın artık?"
"Annemi öldüren adam Metin Karamanoğlu. Aynı zamanda şirketin ortağı, nasıl oluyor dersen de adam zaten kendini bize fark ettirmemek için dibimizdeymiş, köstebek de o. Ben Amerika'dayken geçen gün, dosyaları incelerken aşırı yüksek miktarda paranın aklandığını fark ettim. Normalde olması gerekenden daha yüksek. Yani polisin fark edeceği kadar. Polise haber uçmadı, polisin radarına takıldık yani. Sonrasında da şerefsiz herif Antalya'ya kaçtı, buradan Kıbrıs'a gidecekti normalde ama güvenebileceği herkesi kaçırdık." "Zaten yurt dışı yasağı var, kara para aklamaktan da aranıyor"
"Peki biz ne yapacağız?"
"Öncelikle, hayatımı değiştirmekten dolayı cezasını çekecek tabii ki. Sonrasına da sonra bakıcağız"
"Öldürecek miyiz?"
"Hayır, ölmekten beter edeceğiz."
------------------------------------------
Yaklaşık sekiz saatlik bir yolculuğun ardından eve gelmiştik. Tam yazlık bir villaydı. İki katlıydı, bahçesi geniş, havuzluydu. Tatil yapmaya gelsek harbiden çok eğlenmelik bir villaydı.
Yolda Çağan harbiden HER şeyi anlatmıştı. Amerika'da olduğu zamanlarda neler yaptığını bile. Benim aldığım eğitime güvenip yanına beni almış? Pardon? Sen hayırdır ya, senle kapışsak ben alırım, sen ne anlatıyorsun aslan parçası?? Harbiden sinir etmişti ama takılmadım. İçeri girdik. Evin içi de dışı gibi siyah beyaz ve griyle dizayn edilmişti. Aşırı şık duruyordu.
"Üst katta yatak odaları var misafir odası çocuk odası falan, aşağıda mutfak, salon falan filan işte"
"Ev çok şık"
"Ben dizayn ettim ondandır"
"Egon batsın"
"Sen benden daha şımarıksın"
"Ee zateeenn"
Saçımı arkaya savurup önünden geçip gittim. Arkamdan güldüğüne emindim. Havuz ne çok büyüktü ne de çok küçüktü. Dört ya da beş kişinin rahatça yüzeceği kadardı.
"Bu gün ne yapıyoruz peki?"
"Ben biraz uyuycam malum, sekiz saat az değil"
"İyi geceler o zaman, a pardonn iyi öğlenler"
"O kadar yolu uyumadan gitsen sen de böyle olurdun"
"Valla kötüye hiç bir şey olmaz, yani bana çok da bir şey olacağını sanmıyorum."
"Ayıp oluyor, buradaki en kötü benim"
"En kötü benim yarışması yapıyoruz cidden"
"Ben yatıyorum, iki saate kaldırırsın"
"Tamamdır"
Yukarı çıktı. Ben de mutfağa geçtim. L tezgahtı, adası da vardı. Çok geniş bir mutfaktı. Dolaplar siyah, tezgah beyazdı. Zıt renklerle göz önüne çıkarılmış parçalar dikkat çekiyordu. Bu da daha çekicileştiriyordu, mutfağı değil, Çağan'ı.