2 gün sonra
"Naz bak son kez söylüyorum, yalvarırım başına iş açma, dikkatli ol"
Göz devirip ofladım. Sabahtan beri aynı şeyi söylüyordu ve ben bunu duymaktan sıkılmıştım. Benim sevdiğim cümleler bunlar değildi. Benim sevdiğim cümle "Başardık..."tı... :)
"Hadi girelim"
"Acele ediyorsun Naz"
"Daha ne kadar bekleyeceğiz Çağan?!"
"Az sabret giricez"
Yeleği son kez kontrol edip silahı ayarladım. Çağan hâlâ kapı girişini kontrol ediyordu.
"Şimdi!"
Hızla koşup içeri daldık. Dikkat çekmemeliydik çünkü yanımızda kimse yoktu. İki kişiyi iki yüz kişi çok rahat gebertirdi.
Ben sola o da sağa girdi. Silahın ucunda susturucu takılıydı, bu sayede sesle ilgili bir problemimiz de yoktu. Karşıma ilk çıkan adama silah sıkmaya gerek duymadım. Kafasının arkasına silahın kabzasını vurduğum an bayıldı. Bayılmasına rağmen karnına birkaç tekme atıp ilerlemeye devam ettim. Bence Çağan yanılıyordu, bu saatte bu adamın burada olmasının imkanı yoktu ama olsun. En azından korkutacağiz
En fazla on dakika sonra on yedi adamı bayıltmış ve birini de öldürmüştüm. Koşarak buraya gelen Çağan'ı görünce hemen yanına gittim.
"İyi misin?"
"İyiyim, sen iyi misin?"
"Çok iyiyim merak etme, adam dediğim gibi burda değil"
"Sorun değil bu herifleri toplaması için adam çağırdım. Biz çıkalım onlar halleder"
"Bu adamları çatışmaya niye çağırmadın acaba?"
"O adamlardan birinin kılına zarar gelirse ömür boyu hapis yatariz da ondan"
"Derken?"
"Hepsi sivil polis.."
"SİVİL Mİ POLİS?! Sivil polis böyle bı işi neden yapar?"
"Para.. Güç.. Korku... Neyse gel hadi çıkalım burdan"
Elini belime dolayıp silahını elime verdi. Silahı belime yerleştirip yürüdüm.
Uzun bir koridorda yerde yarı baygın adamların arasından geçip dışarıya çıktık. Temiz hava ciğerlerime kadar işlerken Çağan hâlâ etrafı kontrol ediyordu.
"Bu kadar az kişi olmaları imkansız"
"Devamı var zaten, sadece korkmamızı istiyorlar"
"Buraya geldiğimizin haberi çoktan uçmuştur"
"Bence de, bir an önce gitmeliyiz "
"Arabaya geç, geliyorum"
"Çağan!"
Dedim uyaran ses tonuyla. Bir yere bakacaktı ve bana gelme diyordu??
"Tuana, arabaya geç güzelim"
Dedi hâlâ aynı noktaya bakarak. Oraya bakacak olduğumda hızla beni kendine çekti. Bir kurşun yanimdan geçip gitti...
Hiç bir şey söyleyemedim..
Canımı kurtarmıştı, ikinci kez..Ağır bir şekilde bakışlarımı yüzüne çevirdim. Nefeslerim hâlâ çok yavaştı ama derindi. Kokusu burnuma doluyordu. Çok uyku getiren, sarhoşluk etkisi yaratan, kendini kaybettiren bir kokusu vardı.
Bu kadar fazla zaman geçmiş gibi anlattığıma bakmayın beni kurtaralı beş saniye olmuştu. İkinci bir kurşun da yanımızdan geçti. Çağan belimden kendi silahını ve benim silahımı hızla çekip aldı. Beni de arkasına sakladı. Tabii ki korkak gibi kaçacak değildim yanımda bir silah daha vardı. Sırtım sayılabilecek belimden silahı çekiştirip çıkardım. O kurşunları sıkan kişiye doğru yürürken her adamında sadece bir adım arkasındaydım. Silahımı ayarlayıp yanına geçtim. Napıyorum diye bakmak için iki Saniyeliğine bakışları bana değdi. Elimdeki silahı görünce sırıttı. Bakışlarımı ondan ayırıp o herifin olduğu tarafa doğru emin, sert ve hızlı adımlarla yürüdüm. Adamı görür görmez kafasına indirdim mermiyi. Headshot... O adamın arkasından dört adam aynı anda çıkınca ikisini ben ikisini Çağan vurdu. Birbirimize bakmaya vaktimiz yoktu. Kapıdan içeri girip adamları kontrol ettik. Kimse de yok gibiydi, ama büyük ihtimalle tuzaktı.
"Tuana, benimle gel, sakın ters bir şey yapma"
Geriye doğru adımlar atarak yürüyordum. O gittiğimiz yönü kolluyor bense arkamızı.
Bir anda kulağımın çok yakınından gözümün önüne bir kurşun geldi. Saçlarım, çıkardığı rüzgarın etkisiyle havalanmıştı, o derece yakınımdan geçmişti. Neyse en azından vurulup başımıza sorun açmadım. Mâzallah Çağan Beyimiz gibi olursam başımıza bela açarım.
Şu an evde Çağan'ın yarasına pansuman yapıyorum. Beyefendimiz, benim salaklık görevimi üstlenip vurulduğu için, ben de onu tebrik eden taraf oluyordum. Neyse ki çok bir şeyi yoktu. Kurşun içeride de olabilirdi, farklı bir yerinden vurulup ölmüş de olabilirdi. Halimize şükrettim.
"Kurşun içeride mi?"
"Yani minik bir parçası evet, çıkarabilirim, sorun yaratacak kadar sıkıntı bir yerde değil."
Omzu daha doğrusu kolu, sıyrılmıştı ama kurşunun minik parçalarından birkaçı içinde kalmıştı. Bu dikkatlice bakınca belli oluyordu. Birkaç dakikada hallederdim, tabi eğer Çağan zorluk çıkarmazsa..
"Acıyor mu?"
Dedim cımbızla kurşunu çekmeye çalışırken. İçinde üç parça ayrı ayrı kurşun vardı. Daha ilk parçayla uğraşıyordum.
"Biraz"
"Kıpırdanma sakın, bu biraz daha acıtacak, hareketinle kurşunu daha derine itebilirim, sakın yerinden oynama"
Nefesini tuttuğunu fark ettim. Ben de gergin bir nefes verip cımbızın ucuna sıkışmış kurşun parçasını çekip yavaşça çıkardım. Çağan ağzındaki mendile bağırırken eli bacağımı buldu. Bacağımı sertçe sıkan eline rağmen kurşunu çıkardığımda sehpanın üstüne koyduğum tabağın içine resmen atmıştım.
Çağan bir eliyle elimi yakaladı. Ağzındaki bezi bıraktı, kucağına düştü, umursamadı.
"Acıyor.."
"Yapabileceğim bir şey yok"
Beni kendine çekmesine anlam veremesem de izin vermiştim. Üstünde sayılırdım. Koltukta oturmasına rağmen kucağında oturuyormuş gibi duruyordum.
"Aslında öpsen geçer gibi"
Alaya alıyordu. Ama gerçekten de canı yanıyordu. Bu yakınlık yutkunmama sebep oldu. Yine aynı koku... Nerde, ne yaptığımı unutmuştum resmen, kokusu yüzünden. İnsanı bayıltıyordu, büyüleyici bir kokusu vardı.
"Naz.."
Beni kendisi bu hale sokmuş şimdi de ayılmamı istiyordu. Bu çocuk şaka mi? Kollarında ölmek isteyeceğim kadar iyiydi, sadece kokusu değil, kendisi..