🏁Broken traffic lights, messed up life; without u my life's about to black out

1.2K 257 211
                                    

Önceki bölümü okuduğuna emin ol.

"Jisung, gülmeyi keser misin artık? Yeterince eğlenmedin mi?"

"Ay yok, ben buna şöyle nereden baksan bir üç beş gün daha gülerim gibi." Kararan havaya aldırmadan attığım yüksek sesli kahkahalarımın arasında konuştum. Minho ise derin bir nefes vermişti. Göz ucuyla ona baktığımda suratı birazcık düşmüş gözüktüğünden üzülür gibi oldum ama arabasının önüne geldiğimizde yine kendimi tutamamıştım. "Şey, kullanamayacaksan ben kullanabilirim."

"Jisung!" Bir kez daha attığım kahkahaya sinirli sesi karıştığında dudaklarımı birbirine bastırdım ve sürücü koltuğuna yerleşen bedeninin yanına oturdum.

Bugün hayatımda hiç eğlenmediğim kadar eğlendiğim bir gün olmuştu. Hafta sonuydu, sabah aslında uykum sırasında boğuk olan ancak çok da uzaktan gelmeyen bildirim sesiyle uyandım. Minho'dan gelen mesajı gördüğümde ise normalde beş dakika daha uzun uyumak için kahvaltıyı bile atlayacak olan bedenim sanki bir yay edasıyla gerilerek anında gözlerimi açmama sebep olmuştu. Geçen gün bahsettiği randevu için uygun olup olmadığımı soruyordu.

Ona uygun olduğumu söyledim ve 'Şu saatte evinin önünde olurum.' Mesajıyla kalp krizi geçirmemeye çalışarak heyecanla yataktan kalktım. Öyle ki banyoya giden adımlarımı aniden ayaklandığım için dönen başım ve kararan gözlerim bile engelleyememişti.

Beni almaya geldiğinde dirseklerine kadar katlanmış (ki damarlı kolları dövmeleri olmasına rağmen gayet belliydi.), üzerindeki lacivert gömlek yüzünden aklım ufaktan pılını pırtını toplayarak kayıplara karışmış olsa da şu ana kadar üzerine atlamadığım için sanırım çok da uzaklaşmamıştı.

"Haha, ne komik. Az sonra yavaşla Minho, makas atma Minho diye yalvarmaya başlamayacakmışsın gibi konuşuyorsun."

Cümlesiyle gözlerim anında büyürken o çoktan arabayı çalıştırmıştı bile. Tamam, sanırım biriyle en iyi yaptığı iş üzerinden dalga geçmek pek de iyi bir fikir olmuyordu. Ama ne yapayım? Çarpışan arabalarda bana yenilmeseymiş o zaman.

"Çocuk gibisin." dedim hala gülerken yandan yandan yüzüne bakıyordum. "Buna alındığına inanamıyorum."

"Yaklaşık on beş dakikadır beni zorbalıyorsun. Hem de işim üzerinden."

"Tamam özür dilerim." Gaza daha fazla basmasıyla hafiften tırsarak söylediğimde yüzüme şöyle bir bakış attı. Sanki ciddi olup olmadığımı ölçüyormuş gibiydi. "Ama ya bari küçücük çocuğun seni kıstırmasına izin vermeseydin." Aklıma gelenle tekrar güldüğümde kaşlarını çattı. Resmen beş altı yaşlarında bir çocukla araba yarıştırmış, çocuk onu köşeye sıkıştırdığında ise neredeyse onunla kavgaya tutuşmuştu.

"Üzülmesin diye bilerek yaptım onu ben. Ya gülme artık! Jisung!"

"Ya, Minho! Tamam, dur yavaş." Birden hızlanıp önümüzdeki arabayı oldukça yakın bir şekilde solladığı için ağzıma gelen kalbimi yutkunarak geri göndermeye çalışırken söyledim. Aynı zamanda ellerim istemsizce emniyet kemerime tutunmuştu.

"Tekrar söyle şimdi, kim kimi kıstırmış?" Bakışlarımı altımızda hızla akan yoldan yüzüne doğru çevirdim, çatılı kaşları ve sıktığı çenesi içimde bir şeyleri harekete geçirirken yutkundum. Tanrı aşkına şu an dehşet iyi gözüküyordu ve korkmakla tahrik olmak arasındaki o ince çizgide beni bir süre tutacak gibiydi. "Minho." Sol elimi yavaşça bu taraftaki uyluğunun üzerine getirdim. Yani, şu an şehrin içinde üç yüzle falan gidiyordu büyük ihtimalle. Bu yaptığım hareketin hiçbir şekilde mantıklı bir açıklaması olmadığını direksiyonu sıkan elinden ve bir anlık elime kayan bakışlarından anlamıştım.

Speed to Race// MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin