five | i never, never want to go home

140 25 22
                                    

Kabul etmesi gerekiyordu, Derek'in paniğini dindirmek konusunda epey yardımı dokunuyordu. Stiles bir insandı. Arkadaşları onu kan revan içinde bir evde baygın bir kurtadamla yalnız bırakıp kim bilir hangi tehlikenin içine koşarken Stiles tek parça kalmaya çalışıyordu. Dağılmamaya. Yoksa panik atak onu ele geçirip hareket ve düşünme kabiliyetini elinden alacaktı ve şuan zamanlama hiç iyi değildi. Derek saatlerce kıpırdamadan yatmıştı. Ve Stiles kalbinin atmadığına, Boyd'un yalan söylediğine öyle emindi ki dayanamayıp parkeyi çitilemeyi bırakmış ve kulağını adamın göğsüne dayayıp bir süre nefesini tutmuştu. Kulağına dolan "badump" sesleri düzensiz ve zayıf olsa da rahat bir nefes almasına yetmişti. Ama Derek uyanınca asıl şimdi paniklemesi gerektiğini görmüştü çünkü Derek alfalardan bahsediyordu ve konuşurken ----Derek Hale tek seferde son bir yılda konuştuğundan daha fazla kelime sarfediyordu----- öyle tedirgin görünüyordu ki Stiles bavulunu toplayıp Beacon Hills'i terk etmeye karar vermişti. Bir de Derek'in göremediği gerçeği vardı. Harikaydı, her şey harikaydı.

Kısacası Derek onu iyiden iyiye panikletmişti. Ta ki adamı banyoda bırakıp kıyafet bulmak için odasına çıkana kadar. Stiles odaya girdiği anda Derek Hale'in odasında olduğuna dair birkaç espiri yapmak ya da etrafı karıştırmak istemişti ----bunu her şeyden çok istemişti. Ama elleri titriyordu, Derek onu bekliyordu ve Stiles kalan kontrolünü şifonyerden tişört ve baksır bulmaya harcamalıydı. Renk renk henleylere bakarken "Zengin domuz," diye homurdandı. Adam henleyden başka bir şey giymiyordu. Stiles bunlardan birkaç tane çalsa Derek'in onların yokluğunu anlamayacağına emindi. Eh, bu fırsatı sonra değerlendirecekti. Onun yerine siyah bir henley, kızarmamaya çalışarak bir baksır ve dolaptan eline geçen ilk kotu alarak alt kata koştu.

Banyoya girdiğinde paniğinden geriye belli belirsiz bir uyuşukluk kalmıştı. Derek Hale küvetin içinde garip bir açıyla büzüşmüş, ayakları yarı yarıya dışarı sarkarken yüzünü buruşturmuştu. Hâlâ giyinikti. Tanrıya şükür. Kıyafetleri kenara bırakıp alık alık adamı kaldırmaya giderken "Ne oldu?" diye sordu. "Ne yapıyorsun? Vakit kaybediyoruz---"

"Eğlenmiyorum Stiles," diye inledi dişlerinin arasından. Küvetten dışarı çekilirken mermerde kırmızı lekeler bıraktı. Yeniden oturur pozisyona gelince gözlerini kapatıp çenesini kilitledi. Burun delikleri genişledi. "Tişörtümden kurtulmaya çalışıyordum." Ve bunu yaparken düştüğünü anlatmaya çalışırcasına kaşlarını eğdi.

Stiles gülmemek için dudaklarını büzerken öksürdü. "Eh, pekâlâ. Yardım edeyim de bir an önce duş al yoksa biz seni hastaneye götürene kadar kasabayı haritadan silecekler." Derek'e yaklaşıp elleri havada onay bekledi. Çünkü yardım etmek istiyordu, sonuçta bu kadarını yapabilirdi ama Derek Hale'e izni olmadan dokunursa elini kaybedeceğinden şüpheleniyordu. O yüzden yeşil gözler yavaşça açılıp fayanslara bakarken sabırla bekledi. Eğilip başını yana yatırdı. Derek'in gözleri onu es geçerek omzuna bakıyordu. Görmediğini düşünmek çok tuhaftı. Derek'in gözleri atmaca gibiydi. Şimdi işlevsiz olduklarına inanamıyordu.

Sonunda Derek burnunu kırıştırıp öne eğildi ve "İyi," dedi.

Adamın hiç de hevesli olmadığını bilerek ----kendisi de bu duruma bayılmıyordu, kayıtlara geçsin--- belini büktü ve uzanıp Derek'in tişörtünü eteklerinden kavradı. Kuruyup tenine yapışmaya başlayan kumaş çıkmamak için biraz direndi ve kollarını kaldırırken kaplumbağa hızında hareket eden Derek de bu duruma pek yardımcı olmadı ama sonunda Stiles kumaşı sıyırıp atmayı başardı ve----- "Aman. Tanrım." Elinde kumaşla bir an geriye sendeledi. Tamam, Derek'i ilk kez tişörtsüz görüyor filan değildi. Stiles onunla bir nefret ilişkisi olmasına rağmen adamın görünüşünü takdir edecek kadar alçakgönüllüydü. Her zaman öyle olmuştu. Ve fırsatı varken gözlerini kaçırmadığını da kabul ediyordu.

there is a light that never goes out | sterek [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin