fourteen | and i'm welcome no more

95 29 43
                                    

y/n: bölümlerin okuma sayıları çok dengesiz, bölüm atlıyor olabilirsiniz. önceki bölümleri kontrol edin derim <3

iyi okumalar.
_____

Bazen evi özlüyordu. Ama bu komikti çünkü zaten evdeydi.

Pencerelerden uzaktaki ışık denizini izlerken trafiğin sesleri kulaklarına doluyordu ama Derek yalnızca boşluğa bakmakla yetiniyordu çünkü düşünebildiği tek şey evdi: Bir daha asla sahip olamayacağı bir aile, sıcak bir yemek masası, şömine başında açılan hediyeler ve yapılamamış sayısız kucaklama. Bütün bir loft, bütün bir bina, hatta bütün bir kasaba onun olsa da dolmayacak bir boşluk vardı ve Derek ona "ev" diyordu. Somut bir şey olsaydı muhtemelen göğüs kafesindeki karanlık bir çukur olurdu. Kapanması imkansız olan bir çukur.

O çukur yalnızca Stiles Stilinski etraftayken küçülüyordu.

Ne saçmalık. Sakarlıkta mastır derecesi olan zayıf bir insan onun kurtadam ailesinin yerini tutamazdı. Hiç kimse ailesinin yerini tutamazdı. Ama Derek ne kadar şiddetle inkar etse de aylar sonra kendine bazı şeyleri itiraf edecek kadar durumu kabullenmişti. Özellikle de Stiles'ın diğerlerinden farklı olduğunu kabul edecek kadar. Çünkü Stiles onun betası, Scott gibi manevi kardeşi, Deaton gibi eski bir dostu değildi. Stiles Stilinski henüz adını koyamadığı ayrı bir kategoriye aitti. Her nasılsa diğerlerinden çok daha özel, çok daha gizli, Derek için çok daha hassas bir yere. Göğsündeki çukura yakın bir yere.

Bakışlarını manzaradan çekip başını salladı. Düşünceleri silkeleyip uzaklaştırmak istedi. Peter dışarıda kim bilir ne işler karıştırmakla meşgul olduğu için loft boştu. Ertesi gün girişecekleri kurtarma operasyonu için sürüyle son bir toplantı yapacaklardı ve Derek toplantıyı çatı katında yapmayı teklif etmişti. Elbette telefonda Stiles'tan aldığı tepki kulak zarında bir yırtığa mâl olmuştu.

"NE!" Oğlanın sesi bütün elektronik devrelerin ötesinde bir ses desibeline ulaşıp beynine saplanmıştı. "TAŞINDIN MI? NE ZAMAN? NEREYE? SİKTİR DEREK!" Ve anlaşılmaz o kadar çok cümle kurmuştu ki Derek sonunda farklı bir dilde sayıp sövdüğünü düşünmeye başlamıştı. Şaşkınlığı hafifleyince nihayet "Pekâlâ," demişti. "Bana konum at. Konum atmayı biliyorsun değil mi?"

Derek bildiğini söyleyip telefonu suratına kapatmış, sonra da gidip cihazı Peter'a vermişti. Peter neler olduğunu anlamayarak aklı karışmış vaziyette Stiles'a konumu gönderirken soru sormamıştı. Muhtemelen yeğeninin suratındaki vahşi ifade ona yeterli cevabı vermişti. Şimdi sürünün toplanmasını beklerken Derek kendini olması gerektiğinden daha da gergin hissediyordu.

Araçların binanın önüne park etmesini, Stiles'ın gevezelikleriyle diğerlerinin kafasını şişirmesini, ayak seslerinin asansöre, oradan da çatı katının kapısına yaklaşmasını dinledi. Ve Stiles sanki buraya ilk gelişi değilmiş de zaten hep uğradığı bir yermiş gibi kapıyı savurarak kaydırdıktan sonra içeri daldı. "Tek kelimeyle vuuuu-hu!" Etrafa bakıp kollarını açarken ağzı bir saniye olsun kapanmadı. "Siktir be! Bütün bu apartman senin mi yani? Hepsi mi? Bütün derken bütün apartmanı kastediyoruz değil mi? Ne? Eşyan bu mu? Vay anasını--- manzaraya bak!" Derek onun yüzünü neredeyse camlara yapıştırarak şehre bakmasını göz ucuyla izledi. "Ah, adamım. Taşındığını nasıl söylemezsin?"

Derek herkesin etrafı inceleyerek salona doluşmasını izlerken gergin bir şekilde "Konusu açılmadı," diye mırıldandı. "Ben de söyleme gereği duymadım." Karşılığında Stiles masanın yanına giderken ona ters ters baktı. Sanki söylemeyerek büyük bir suç işlemişti de özrü kabahatinden büyüktü. İnanılmaz, Derek onun azarlayıcı bakışlarına karşılık tehditkar bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu ama dudakları ona itaat etmeyi reddetti. Burnuna dolan tanıdık koku nefesini tekletti. Ve irkildi. Siktir. Stiles'ın kendine has sabunla ve kitapla harmanlanmış kokusu onu gafil avlamıştı.

there is a light that never goes out | sterek [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin