Her şey bir vazoyla başlamıştı.
Geride bıraktıkları bir yılda, garip olarak adlandırılabilecek çok fazla olay yaşanmıştı. Burası Beacon Hills'ti sonuçta. Her an bir ağacın arkasından dağ aslanı -aslında kurt olan bir dağ aslanı ama yetkililerin bunu bilmemesi gerekiyordu- çıkabilirdi. Beacon Hills lisesinin belki de tek gösterişli parçası olan lakros sahasında beyaz elbisesinin içindeki kızıl saçlı bir kız -bu Lydia Martin'di- ısırılabilirdi. Baktığınız her köşe başında bir kan lekesi, bir avuç üvezağacı külü ya da her an parçalanmaya hazır mavi bir jip görebilirdiniz. Beacon Hills tuhaflıklar kasabasıydı.
Yine de Stiles olan biteni normalden daha da tuhaf buluyordu. Geçen yıl en yakın arkadaşı bir kurtadam tarafından ısırılmış, dolunayda gözünü kan bürümeye başlamış, onu ısıran kurtadamın yeğeni yardıma "gönüllü" olmuş ve bütün bunlar sonu bitmek bilmez bir doğaüstü karmaşasına bulaşmalarına sebep olmuştu. Derek Hale, amcasının başlattığı karmaşada gerçekten tanımaya fırsat buldukları tek kurtadamdı -tek bilgi kaynaklarıydı ve tesadüf bu ya, adam iletişimini tek kelimelik cevaplarla sürdürüyordu. Yalnızca siyah kaşlarını çatıyor, yeşil gözlerini maviye ---artık bir alfa olduğu için kırmızıydı--- çevirip onlara hırlıyor, iyi günündeyse hepsini görmezden geliyordu. Amcasını öldürüp alfa olduktan sonra Beacon Hills Lisesinde okuyan üç genci ısırmıştı. Ve onun için en önemli şey sürüydü. Stiles onun Scott'a "biz artık kardeşiz" dediği günü hatırlıyordu da, adam bunu gerçekten çok ciddiye alıyordu.
Sorun tam da burada başlıyordu çünkü geçen hafta Derek Hale, üç betası içinde belki de ona en çok hayranlık duyan Isaac'i, kafasına vazo fırlatarak kovmuştu. Isaac'ten gitmesini istemiş, artık onu evinde istemediğini söylemişti ama alfanızı o kadar kolay bırakamazsınız, değil mi? Isaac gitmeyi reddedince Derek eline geçen ilk şeyi --ki bu bir vazoydu-- betasının kafasına atmıştı. Iskalamıştı elbette, Stiles'ın bilerek ıskaladığı yönünde ciddi şüpheleri vardı, ama vazo duvara çarpıp parçalandığında Isaac'in kalbi de ona eşlik ederek parçalanmıştı.
Bu yüzden Stiles bugün buradaydı. Derek'in bir noktada içini yenilediği, yine de ailesini ondan alan yangının izlerini tamamen silemediği evin önündeydi. Bina korkunç derecede boş görünüyordu. Derek'in bütün o yalnız kurt tavırları ve "konuşan şeylerden hazzetmiyorum" tekerlemeleri, ormanın ortasındaki perili şatonun mantıklı bir tercih olduğunu gösteriyordu çünkü Stiles konuşan herhangi bir şeyin bu çevreye yaklaşmayacağından emindi. Kendisi hariç. Yeni deneyimlerine göre, kendisi korkuya bağımlıydı ve sürüde bir gizem varsa onu çözecek olan da elbette ki Stiles'tı.
Derek'le ilgili bir tuhaflık vardı ve Stiles bunu çözecekti.
Tabi bu boğazının parçalanmasıyla da sonuçlanabilirdi. Karşısındaki Derek Hale'di. Pandora'nın Kutusuydu. Adamla doğru dürüst iletişim kuramıyordu. Ama adamın sık sık "boğazını parçalarım" ve "kapa çeneni" dediğini fark etmişti ----bunları söylerken genelde onu duvara yapıştırmış oluyordu. Yani Derek'in ondan tek istediği çenesini kapatıp uzağa gitmesiydi ama Stiles bunun tam tersini yapmak üzereydi ve korkması gerektiği kadar korkmadığını bilmek de pek yardımcı olmuyordu.
Başını geri yatırıp evi daha iyi görmek için günışığına karşı gözlerini kısarken "Pekâlâ," dedi. "Hadi şu işi çözelim." Ama daha ön verandaya adım atma girişiminde bulunamadan ön kapının savrularak açıldığını gördü. Başını omuzlarının arasına çekerek yok olmaya çalıştı. Çünkü burnundan soluyan bir adet Derek Hale kapıdan fırlayıp doğruca üstüne geliyordu. Ellerini havaya kaldırıp bunun bir barış işareti olmasını umdu. "Hey, koca oğlan----"
"Kapa çeneni." Eh, başka bir cevap bekleyemezdi. Derek ondan birkaç metre uzakta durup çatık kaşlarının altından ona baktı. "Git buradan Stilinski."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
there is a light that never goes out | sterek [b×b]
FanfictionTEEN WOLF/STEREK FANFICTION Geride bıraktıkları bir yılda, garip olarak adlandırılabilecek çok fazla olay yaşanmıştı. Burası Beacon Hills'ti sonuçta. Her an bir ağacın arkasından dağ aslanı ---aslında kurt olan bir dağ aslanı ama yetkililerin bunu b...