43. Bölüm

1.8K 124 205
                                    

Sabah esintisinin soğukluğu ile gözlerini açtı Ferit. Ağzında acı bir tat, üzerinde sigara kokusu, başında ise tahammül edilemeyecek bir ağrı vardı. İlk başta nerede olduğunu biraz sorgulasa da kısa sürede Seyran'ın koltuğunda uyuyakalmış olduğunu ve camı açık unuttuğunu fark etti. Gün henüz yüzünü yeni göstermeye başlamıştı ve Ferit hiç uyumamış gibi yorgundu. Kalkmayı reddetti bir süre, yanındaki boşluğu izledi. Seyran'ın yastığı ve battaniyesi buradaydı ama kendisi ortalarda görünmüyordu. Kokusu sigara kokusuna ve dışarıdan gelen soğuk havaya karışıp yok olmuştu. Her zamankinin aksine ilk uyanan kişi Ferit değil Seyran'dı. Birbirlerinden habersizce uyumuşlar ve birbirlerinden habersizce uyanmışlardı.

Güçlü bir aralık soğuğu içeriyi tekrar yoklayınca Seyran'ın örttüğü battaniyeyi sıyırıp ayaklandı ve pencereyi kapattı. Yerdeki kravatını aldı eline, koltuğa çöküp başını ovaladı avuçlarıyla. Dün akşamın ağırlığı hala üstündeydi sanki. Bir kabustan uyanmış gibi hissediyordu ama kahve sehpasındaki küllüğü dolduran izmaritler yaşananların gerçek olduğunu kanıtlıyordu. Ferit yıkılmıştı, babası tarafından bir kez daha... Şimdi hiçbir şey olmamış gibi SunaHan'a gitmeli ve günlük işlerine devam etmeliydi, tek bir farkla; buraya ait olmadığını bilerek ve buranın ona ait olmadığına emin olarak. Elinde görünmez bir kelepçe, ayağında ağır prangalarla babasının suç mahalline bir kez daha dönmeliydi.

Duyduğu kapı sesi ile başını kaldırdı ve yatak odasından çıkan Seyran'a baktı. Kadının suratı asıktı ama tam takır hazırlanmıştı. Mesai saatine bir hayli vakit olmasına rağmen çantalarını alıyor ve çıkmak için hazırlanıyordu. Ferit'i görünce gülümsedi ama çok uzun sürmedi gülümsemesi. Gözlerini kaçırıyor, dudaklarını ısırıyor, her zamanki Seyran gibi davranmıyordu.

"Günaydın. Ben mi uyandırdım yoksa?"

"Hayır canım sen uyandırmadın. Günaydın."

Ferit ayağa kalkıp salonun ortasında öylece dikilen kadına yaklaştı ve kollarının arasına aldı hemen. Seyran da derin bir soluk verip sardı sevgilisini. Başını göğsüne yatırıp kapattı gözlerini. Tüm gece koltuğun kıyısında sızmış Ferit'i izlemek, sarılmak için ölüp biterken uyandırmaya kıyamamak, Orhan'a hissettiği öfkeyi eve sinen sigara kokusundan çıkarıp aralık ayında camlar açık uyumak Seyran'ı bir hayli yormuş ama bugüne hazırlamıştı. Şimdi Ferit'in sıcaklığında her şeyi unutacakmış gibi olsa da, gözünün önünde beliren Ferit'in o çaresiz hali cesaretini ve öfkesini diri tutuyordu. Ama şimdilik sırtında güven verircesine dolaşan ellere ve saçına kondurulan minik öpücüklere odaklanmaya karar verdi.

"Erkencisin bugün. Hazırlanmışsın bile."

Geriye çekilip yüzünü avuçlarının arasına alan Ferit'e gülümsedi ve başını salladı. Uyuyamamış, içi rahat etmeyince de kalkıp erkenden hazırlanmıştı. Daha fazla kaybedecek zamanı yoktu, bazı şeyleri artık içinde tutamazdı.

"Bir işim var erken çıkmam gerekiyor o yüzden. Sen de yorgun görünüyordun uyandırmak istemedim. Biraz daha uyuyup dinlenebilirsin. Odama geç hatta, koltukta rahat edemezsin."

"Ne işiymiş bu böyle sabahın..." durup duvardaki saati kontrol etti Ferit, saat daha altıydı ve bu saatte Seyran'ı göndermek istemiyordu gerçekten. "...altısında? Kuşlar bile ötüşmeye başlamamış Seyran. Fazla erken değil mi?"

"Bir müşteri ile görüşmem var." Ferit'in kollarının arasından sıyrıldı ve yere bıraktığı çantalarına uzandı tekrar. Yalan söylemekten, hele ki Ferit'e yalan söylemekten nefret ediyordu ama şimdilik doğru olan buydu. Bundan sonra ne yapacağına ise görüşmeden sonra karar verecekti. "Biraz uzakta, e malum İstanbul trafiği... Neyse çıkmam lazım-

PİYANİST (SeyFer)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin