10. Bölüm - Siz De Bizdensiniz

363 47 150
                                    

Daha sık bölüm paylaş diyordunuz, aha da size bölüm diyerek geldim işte!

Bölüm sonunda görüşelim çiçeklerim, çok yorgunum.

Lütfen yıldımızı parlatmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayın. Sizin yorumlarınız olmazsa nerede hata yapıp nerede iyi ettiğimi bilemem. 🥹

Yazım hatası görürseniz lütfen çekinmeden uyarın.

İyi okumalar!

-0-0-0-0-0-0-0

Hayat bazen sizi hazırlıksız yakalardı, bazen de hazırlıklı olsanız bile size çelme takmak için yer arardı. Bazı filozoflara göre yaşam akış içindeydi, bazılarına göre ise yalnızca durağanlıktan oluşuyordu. Bana kalırsa kafasına göre takılan bir yapısı vardı. İstediğinde durup bekliyor, istediğinde de insanı altüst ediyordu. Var olan düzen maalesef oyunbozandı ve hep öyle kalacaktı.

Bundan birkaç sene önce başka bir timde, başka insanlarla beraberdim. Her şey mükemmel ilerlerken hayatın taktığı bir çelme ile yere düşmekle kalmamış, bataklığa savrulmuş ve oraya saplanıp kalmıştım. Çok şeye katlanmak zorunda kalmış, vatan için diyerek yüreğimi avutmuştum. Avutmuştum da ne olmuştu, hiçbir şey düzelmediği gibi daha da derine çekilmiştim. Aldığım darbelerin izi geçmemişken bir diğerine kucak açmak zordu ama buna da katlanabilmiştim.

Kapısından içeri girebilmek için hayatımı alt üst ettiğim binanın önünde bana hain diyerek bileklerime kelepçeler indirmişlerdi. Zaten zar zor ayakta durduğum zamanlardı, kendimi savunmak için ağzımı açmaya bile takatim yoktu. Henüz ikişer tane olan yıldızlarımı söküp almışlardı, silahıma el koymuşlardı da sesim çıkmamıştı. Önümdeki asker en sonunda kasaturamı da almak için bacağıma uzandığında elektrik çarpmış gibi irkilmiş, ona dokunmamaları için çabalamaya başlamıştım. O kasaturanın üstünde benim timimden izler vardı, alamazlardı. Almamaları lazımdı.

Kasatura her askerin son umudu olurdu. Onda bir ışık yakar, en çaresiz anlarında ufak bir 'belki' yaratırdı.

Her görevden önce yaptığımız şey aklıma gelmişti. Zihnimde kendi sesim yankılanıyordu, belki de delirmek üzereydim. "Bombalar," diyordum. Bana verilen el bombalarının hepsini karıştırıp rastgele timime dağıtıyordum. "Kasaturalar," Herkes bacağındakini çekip çıkarıyordu, ucu keskin demirler helikopterin içinde ışıldıyordu.

Bunlar artık yalnızca kafamın içinde canlandırabildiğim sahnelerden ibaretti. Ateş Timi yok olmuştu, geriye bir tek ben kalmıştım ve onların ölümünden sorumlu tutularak hain ilan ediliyordum.

Artık "Eksik var mı?" diye sorabileceğim bir timim yoktu. Hepsi eksikti.

Gözümden akan bir damla yaş ile adeta kısa bir aydınlanma yaşamıştım. Karargahın önünde tek başımaydım. Etrafımda beni götürmek için gelen birkaç asker vardı ama yalnızdım işte. Bileklerimde kelepçeler vardı. Ailem dediğim insanlar, silahım ve apoletlerim yoktu. Geriye yalnızca göğsüme hafifçe temas eden künyenin soğukluğu ve ağır bir kalp ağrısı kalmıştı. Kasaturamı da almışlardı.

O andan itibaren tüm umudum yavaşça sönmüştü. Gözlerim umudun ışığından yoksunken karanlığa alışmış, buna uyum sağlamıştı. Artık bu karanlıktan çıkmak gibi bir derdim yoktu, sessizce bu dağlarda sonumun geleceği günü bekliyordum.

Kaybolduğum karanlık dehlizlerde önümü bile göremeyecek hale gediğimde katran karası vücudumu sarıp kalbime yeltenmişti, buna engel olamamıştım. Teselli edecek bir yüreğim bile kalmamıştı. Bu gerçekle yüzleştikten sonra konuşmayı da kesmiş, kendi kendime buna layık değilsin demiştim. O yüzleşmeden sonra belki dilimden kelimeler dökülmeye devam etmişti ama hepsi benim nezdimde anlamsızdı. İçinde Türklük barındırmayan her şey bende gereksiz vasfındaydı.

Vatan Çiçeği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin