20♾️

115 21 5
                                    


🍁

Yoongi söz verdiği gibi eşini bırakmamıştı. Gece boyu birbirlerine sarılmışlardı. Yoongi uzun uzun düşünürken Jimin hayatının en derin uykularından birisindeydi. Bu şekilde saatler geçirdiler.

Sabahın ilk ışıklarıyla Jimin yatakta hafifçe kıpırdandı. Ciğerlerine dolan deniz kokusuyla yüzünde yarım yamalak bir gülüş oluştu. Gözlerini açtığında yanında eşini gördü. Normalde şaşırması gerekirdi ama hiçbir tepki vermedi.

Yaşadığı bir mucizeydi, gerçek değil.

Yoongi her zaman ki gibi birazdan gidecekti.

Bilincinin ona oyun oynadığının farkındaydı. Yine de gülümsedi. Hayal de olsa eşiyle birlikte olduğunu hissetmeyi seviyordu. Uzun zamandır da gelmemişti hayali yanına. Demek ki yeniden deliriyordu.

Belki de ölmüştü ve cennetteydi...

Eşinin uyandığını fark eden Yoongi yatakta hafifçe doğruldu. Jimin anlık bir refleksle Yoongi'yi tutacak gibi oldu ama vazgeçti. Zaten Yoongi de çok kalkmadan eşinin yüzüne bakmaya başlamıştı. Göz göze geldiklerinde birbirlerine uzunca baktılar. Bakışlarındaki özlem, hüzün ve onlarca acı ikisinin de boğazının düğümlenmesine sebep oldu.

Jimin'in dudağı titremeye başladı. Yeniden başa döndüğünü hissediyordu. Delirmek istemiyordu ama eşi ona böyle bakarken ondan vazgeçmek, onu yok saymak da istemiyordu. Ellerini yorganın altından çıkardı. Yoongi ne yapacağını merak ederek kafasını hafifçe sağa yatırdı.

Derin bakışlar altında Jimin elini yavaşça eşinin yanağına yerleştirdi. Elinin altındaki yumuşak teni defalarca okşadı. Yoongi karşılık vermek istedi. Yatakta daha da doğrulup Jimin'i defalarca öpmek istedi. Onunla yeni bir hayat kurmak, yıkılan hayallerini yeniden inşa etmek istedi.

Doğrulmaya çalıştığı an omzunda sıcacık bir el hissetti. Tutuşu oldukça sıkıydı. Eşinin gözünden akan onlarca yaşı fark etti. Ne olduğunu anlayamazken Jimin onu daha sıkı tutmaya başladı. "Gitme artık..."

Yoongi Jimin'in bileğini narince tuttu. Eline minik bir öpücük kondurmadan önce ise ikna eden bir ses tonuyla mırıldandı. "Gitmeyeceğim Jimin'im."

Jimin gözlerini yumdu. Neden bu kadar gerçek duruyordu? Birazdan gidecekti işte, neden kendisini ikna etmeye çalışıyordu? Neden daha çok acı çekmesini sağlıyordu?

İçi acısa da konuşmaya devam etti. "Hem sen gerçek bile değilsin. Beynimin bana bir oyunusun." Eliyle yataktan kalkmak üzere olan eşini kendine doğru çekti. Diğer eli yine yanağını bulurken sessizce mırıldandı. "İzin ver biraz seveyim. Yemin ederim canını yakmayacağım, sadece biraz benimle kal olur mu?"

Yoongi diyecek bir şey bulamadı. Eşi onun gerçek olduğuna inanmıyordu. Karşısında acı çekiyordu ve gideceğini düşünüyordu. Böyle olmamalıydı. Jimin onun gerçek olduğunu bilmeliydi.

Yoongi Jimin'i bileklerinden tutup yatağın üzerine bıraktı. Ardından kalkmak için hamle yapmıştı. Jimin başta anlam veremese de gideceğini fark ettiğinde bedenini bir korku kapladı. Eşini tutmaya çalıştı ama eli ona ulaşmadı. "Gitme! Lütfen gitme... Ben kötü hiçbir şey yapmadım, nolur benimle kalsan?"

Yoongi yataktan kalktı. Jimin de kalktı. Aralarında bir yatak varken Yoongi eşinin yanına gidip ona sarılmayı düşünüyordu. Onun gerçek olduğunu bilmesini istiyordu. Jimin ise bambaşka bir şey düşündü. Yoongi'nin kapıya gideceğini sandı. Kendisini bu cehennemde yeniden bırakıp evi terk edeceğine inandı. Kendi bile ne yaptığını tam anlamayarak yanında ki masadan eline gelen rastgele bir vazoyu tuttu. Yoongi kapının yanından geçecek iken de tüm gücüyle bağırdı.

"Lanet olsun! Gitme artık... Sürekli beni bırakıp gitmeni izlemekten sıkıldım! Nefes alamıyorum, acım içime sığmıyor! Günlerdir ölüyorum ben!" Kaldırdığı vazoyu kapıya doğru fırlattı. Yoongi gözünün önünden geçip kapıya çarpan vazoya baktı. Çarpar çarpmaz paramparça olmuştu ve tüm o kırıklar yere saçılmıştı. Yoongi bunu beklemiyordu. Şaşkınlık dolu ifadesiyle eşine döndü.

Alt katta beraber kahvaltı hazırlayan Jungkook ve Taehyung sesleri duyunca üst kata koşmuştu. Jungkook kapıyı açıp içeri girecekken Taehyung onu bileğinden tutup geri çekti. Yerde cam kırıkları vardı. Kapı sonuna kadar açıldığında ise bir deltaya bir omegaya bakmışlardı. Başı öne düşmüş olan omega sessizce mırıldandı.

"Bu acıyı daha fazla çekmek istemiyorum. Ben gerçekten dayanamıyorum. Lütfen öldür beni."
Başını kaldırıp eşinin gözlerinin tam içine baktı. "Yoongi, öldür beni..."

Kimse Jimin'in içinde neler yaşadığını bilmiyordu. Kim bilebilirdi ki? Eşinden tepki gelmediğinde yeniden bağırdı. "Kaçıp gitmek yerine tüm cesaretini topla artık! Gel ve beni öldür diyorum sana!"

Jimin elini bu sefer başka bir vazoya uzattı. Bunu gören Taehyung, Jungkook'u kolundan tuttu ve tam arkasına aldı. Yoongi ne düşüneceğini bilemez şekilde dikilirken Jimin vazoyu yere attı. Ayağının ucunda duran büyük kırık parçalarından birisini eline aldı. Bakışları yeniden eşini bulurken aniden kırık parçayı boğazına dayadı. Yoongi ileri atılacakken Taehyung bağırdı.

"Jimin, dur! Yapma!" Bu senaryo aylar önce defalarca kez yaşanmıştı. Jimin eşinin gidişini hemen kabullenememişti. Başlarda onun sürekli halisünasyonlarını görüyordu. Defalarca psikoloğa gitmişti ve Yoongi ile mesajla konuşmaya başladıklarında onun uzakta olduğunu kabullenip bu hayallerden kurtulmuştu. Şimdi ise yeniden hayal gördüğünü sanıyordu.

"Yoksa onu sende mi görüyorsun Tae? Bu sefer beraber mi delirdik?" Cevap veremedi Taehyung. Yavaş yavaş feromon salgılamaya başladı. Kokusunun arkadaşını sarmalamasına izin verdi. Jimin derin bir nefes alırken elindeki kırık parçası yavaşça yere düştü. Yoongi'nin tek kaşı ister istemez havalandı. Omegasının başkasının kokusuyla rahatlaması hoşuna gitmemişti. Yine de onların arkadaşlıklarını bildiğinden bir şey demedi.

"Yanıma gel Jimin. Her zaman yanındaydım, bundan sonra da olacağım biliyorsun değil mi? Gel seninle çikolatalı pasta almaya gidelim. Üstünde de çilekler olsun.
Portakal suyu da alırız hem, hm? Ne dersin?" Jimin yumuşamış gibiydi. Kafası karışmıştı ama yüzünde çocuksu bir masumluk belirdi. Tüm dikkati Taehyung'un üzerindeydi artık.

"Fındıklı çikolatalar da alır mıyız?"
Farkında olmadan arkadaşına doğru yürümeye başladı. Yoongi ise kendisini zorlayarak gücünü kullanmaya çalıştı. Bu zamana kadar okuduğu kitapta her deltanın kendine özgü bir güce sahip olduğu yazıyordu. Kendi dövmesinde siyah lavlar olduğu için gücünün bu olması gerekiyordu ve şu an da bunu eşinin yararına kullanmak için kendini zorladı.

Saliseler içinde bulundukları odanın zemini siyah lavlarla kaplandı. Yakıcı özelliğinden dolayı Taehyung arkasında eşiyle bir kaç adım geri çekildi. Lavlar Jimin'e işlemiyordu. Yerdeki kırıkları tamamen unutmuş halde arkadaşına yürüyen Jimin'in ayağında tek bir çizik bile oluşmadı.
Odadan çıktığında ise Yoongi lavları sonlandırdı.

Az önce kendisine hiçbir şekilde bakmadan yanından geçip giden eşiyle içinin burkulduğunu hissetti. Onsuz günleri böyle mi geçmişti? Hep eşini gördüğünü sanmış ardından terk mi edilmişti? Daha fazla ayakta duramadı ve yatağın köşesine çöktü.

Taehyung yanına gelen dostunu elinden tuttu. Jungkook'a ufak bir baş selamı verip Jimin ile oradan ayrıldı.

Jungkook ise yatağın kenarına çökmüş sessizce ağlayan Yoongi'ye ilerledi. Ayağında terlik olması cam kırıklarından korunmasını sağlamıştı ama Yoongi gücünü çekince bir kaç adımda yatağın yanına oturmuştu. Yani camlar Yoongi'nin ayağına çoktan batmıştı.

Taehyung evden çıktıklarında usulca Jimin'i kolunun altına aldı. Jungkook ise Yoongi'nin başını yavaşça göğsüne bastırdı.

Birikmiş acıların ve tükenmiş sabırların yarattığı enkazlar ise nasıl toparlanacaktı, hiç biri bilmiyordu...










soul | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin