İyi Okumalar🤍
___________
Seul emniyet binasının kapısından içeriye giren adam gözlerini aceleyle etrafta gezdirdi. Haberi alınca emniyete o kadar hızlı bir şekilde gelmişti ki gömleğinin bir düğmesini baştan yanlış düğmelemiş ve diğer hepsi de ters gitmişti, ama bunun farkına varamayacak kadar telaş içindeydi.
Hızlı adımlarla koca binanın içinde ilerledi. Bağrışma seslerini takip ettiği sırada kendini geniş ve oldukça kalabalık bir odada buldu. Kısık bakışları tanıdık yüzü ararken takım elbiseli orta yaşlı adam nefes nefese kalmıştı.
2 dakikalık bir arayış sonunda gözleri o yüzü buldu. Marwin'in ilk çocuğu, bu hayatta gerçekten bir şeyler başarabileceğine inandığı kızı, bileğine takılmış kelepçeler ile sandalyede oturuyordu.
Kızının güvende olduğunu anladıktan sonra tüm vücudunu ele geçiren korku yerini delice bir öfkeye ve sinire bırakmıştı.
Sert adımlarla onun yanına adımladı, bu sırada genç kız kafasını kaldırdı ve öfkeyle ona doğru gelen babasına baktı. "Baba." dedi, ruhsuzca. Marwin uzunca kızını süzdü. Kaşı patlamıştı, dudağının kenarında kurumuş kanlar vardı.
"Ne bu halin senin?" diye sertçe konuştuğunda, genç kız gözlerini babasından kaçırdı. Polis memuru ayağa kalktı ve Marwin'in önünde durup, "Siz Lisa ve Hoyeon'un babası mısınız?" diye sordu, elinde birkaç dosya tutuyordu.
Marwin sert bakışlarını kızının hemen yanında oturan arkadaşına çevirdi. Ellerini cebine yerleştirmeden önce, "Hayır, sadece Lisa'nın babasıyım." dedi, tok bir sesle. "Sorun nedir memur bey? Az önce aradınız ama bir şey söylemediniz."
Polis memuru bileğindeki kelepçelerle oturan iki kıza baktı. "Bu ikisi," Eliyle sol tarafta ağzı yüzü kan içinde kalmış çocukları gösterdi. ".. şurada görmüş olduğunuz 9 çocuğu dövmüşler."
Marwin şaşkınlıkla kızına baktı, Lisa bakışlarını asla babasına değdirmiyor, hep yerde tutuyordu.
Marwin Manoban, Seul'un en büyük özel hastanelerinden birinde genel cerrahtı. Kariyerinde oldukça başarılı bir adam olmasının yanında, kuralcı biriydi.
Özellikle kendi kızına karşı.
Lisa'nın bütün girdiği ortamlarda rağbet görmesini, kendisini her yerde temsil etmesini istiyordu. Marwin'in nefret ettiği şeylerin başında Lisa'nın spora olan tutkunluğu geliyordu. Kızının onun kadar başarılı bir cerrah olup önemli ve bilinen biri haline gelmesi onun en büyük hayallerinden biriydi.
Küçük oğlu onun için yaşayan bir ölüden farksızdı. Tek varisi Lisa'ydı, ve bu hep böyle kalacaktı.
Her defasında sporu bırakmasını söyleyip onu baskılasa da Lisa babasına asla kulak asmıyordu. Evet, onun istediği gibi ders çalışıp çabalıyordu... ama aynı zamanda sporunu da ihmal etmiyordu.
Marwin dudakları arasında sessiz bir küfür mırıldandı, onun ders çalışması gerekiyordu... sokak serserileri gibi kavga etmesi değil.
Polis memuru derin bir iç çekti. "Nedenini sorsam da söylememekte ısrarcılar"
"Peki ne olacak şimdi?" diye sordu Marwin, bakışlarını kızından çekip polis memuruna dönerken. "Birkaç gün nezarethane de kalacak gibi görünüyorlar. Çocukların aileleri çok sinirli."
Marwin, polis memuruyla daha detaylı konuşmak için uzaklaştığında Lisa ve Hoyeon aynı anda sesli bir nefes aldı. "Şu sikik orospu çocukları yüzünden katlandığımız şeye bak." dedi Hoyeon, elini kaldırıp kelepçeleri birbirine sürterken. Lisa gözlerini yumdu sinirle. "Boş yere iş aldık başımıza işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İncorrigible - [JENLİSA]
RandomKedi gözlerini yüzüme diken ve sürekli anlamlı bakışları ile bana bakan bu kadın ya benim en büyük zaferim olacaktı, ya da en büyük mağlubiyetim.