21-Yas.

14 2 0
                                    


Acil bölümünün sürgülü kapısı sessizce açıldığında ve Yaman içeriden çıkan doktorun ağzından, hayatını sonsuza kadar mahvedecek o cümleleri duyduğunda başından aşağı kaynar sular dökülüyor gibi hissetmişti. O güne kadar böyle bir duygunun varlığından bile habersizdi. Dizleri onu taşıyamadığından duvarın dibine çökmek zorunda kalmıştı. Hastaneyi çok keskin bir soğuk kaplarken beyni korkunç bir hüznün ve dahası bembeyaz, delirtici bir boşluğun içinde boğulmuştu.

Doktor gitmiş miydi yoksa hala başında mı duruyordu, farkedemeyecek kadar şoktaydı. Ne ağlayabiliyor, ne de bu aşağılık afallama halinden kurtulabiliyordu, işin aslı doğru düzgün, duygu diyebileceği hiçbir şey hissetmiyordu. Etrafındakiler bir şeyler hakkında kısık sesle konuşuyordu ama o hiçbir şey duyamıyor, dahası tek kelime anlayamıyordu.

Haberini aldığı ilk saniyeden beri kulaklarında peydahlanan uğultu yıkıcıydı, tüm seslerin sonu o uğultuydu sanki. Hepsi büyüyor sonra küçülüyor ve ona dönüşüyordu. Bu sesten asla kurtulamayacaktı, asla.

"Hayır" diye bir kelime çıktı dudaklarından. Hangi dilde konuştuğunun farkında dahi değildi. Başını iki yana sallarken hızla ayağa kalkmak istedi ama sendeledi. Düşmesine engel olan şey hemen yanında, doktordan daha yakınında duran balık etli hemşirenin kolunu sıkıca tutması oldu. Dengesini sağlamayı bile beklemeden hayvansı bir güçle kurtardı kolunu onun elinden. Yüzündeki ifade, o an dünya üzerinde bulunan hiçbir insanın söylediği tek kelimeye dahi inanmayacağının resmiydi. Gözleriyle görmesi gerekiyordu.

"Yalan söylüyorsun" dedi halen orada bekleyen doktorun yüzüne, kendinden öylesine emindi. Belli ki şaşkınlık anı çok da uzun sürmemişti.

Doktorun dudakları çaresiz bir şekilde aralanırken bir yandan da bunun çok-çok normal bir tepki olduğunun farkındaydı ve bu yüzden sert bir cevap veremiyordu. Ne söylerse söylesin bir işe yaramayacağına kanaat getirerek dudaklarını gerisin geri kapattığında, hemşireye manalı bir bakış attı. Yaman hiçbir şey anlamadan, düşünme yetisini kaybetmiş bir halde boş bakışlarını ikisi arasında gezdirmeye devam etti. Aklından tek bir düşünce geçmiyordu.

Saniyeler içinde acil kapısı tekrar açıldı ve üstünde beyaz örtüyle sarılmış bir beden taşıyan sedye birkaç tıbbi görevli tarafından çıkarıldı. Sedyenin tekerleklerinden çıkan ince ses boş koridorda yankılanıyordu.
Yaman'ın bakışları sedyeye takılırken gözlerinin henüz bilmediği bir sebepten dolayı yandığını hissetti, göz pınarları tuzlu damlalarla dolarken yüzüne bir damla yaş, acelesizce aktı. Ama devamı gelmedi. Ruh hali karman çormandı ve dahası hiçbir şey hissedemiyordu.

Kumaşın altındaki kadın morga gitmeye hatta hemen şimdi gömülmeye tamamen hazırdı. Üzerindeki tüm eşyalar ve giysiler, ona ait olan her şey az evvel bir kutunun içine konulmuş ve her zamanki yere götürülmüştü, gerekli prosedürler yerine getirildiğinde ölünün yakını tarafından alınmayı bekliyorlardı.

Yutkunmaya çalıştı adam ama yapamadı, geçip giden ve karısının ölü bedenini taşıyan insanlara bakmakla yetindi. Bir şeyler hissetmek için uğraşıyordu ama damarlarındaki kan donmuştu.
Deneyimli hemşire gözlerini aşağıya indirdiğinde, adamın ellerinin çaresizce titrediğini görebildi ama Yaman bunun farkında değildi. Yaman bedeninde olup biten hiçbir şeyin farkında değildi. Görevliler ve sedye artık görünmez olduğunda, kurumuş gözleri kısıldı. Bilinçsiz bir şekilde peşlerinden adımladı. Doktor hemşireye hızlı bir şeyler söyledi ve kadın da Yaman'ın peşinden gitti. Normalde başka personelin ona eşlik etmesi gerekirdi ama gecenin bir saati olduğundan hastanede yeterli personel bulunmuyordu.

Hastane çok büyük değildi ama doktorları fazlaca yetenekliydi, kadını hayata döndürmeyi başaramamış olsalar bile.
Ölü bedeni taşıyan asansörün kapıları birkaç saniye önce kapanmıştı. Orada öylece durdu ve birkaç dakika boyunca soğuk metali izledi adam. Hemşire ona tereddüt dolu bir bakış attığında adamın suratında çok, gerçekten çok kararlı fakat bir o kadar da hastalıklı bir ifade gördü.
Adam karısının öldüğüne inanmıyordu. O an hemşire kadın bunun üzerine yemin edebilirdi, o kapı açıldı ve Yaman asansöre bindi ama size yemin ederim Feza'nın öldüğüne inanmıyordu. Morga giderken ne bulabileceği üzerine hiç düşünmemişti, bir saniye dahi olsa bağlam hakkında bir şeyleri aklına getirmemişti.
Aslında bilinci yarı kapalıydı ve hastalıklı olan kısım kadının ölmemiş olduğunu adından daha iyi bilmesiydi. Soğuk ve çok sessiz koridorlarda, kadının gerisinde adım adım yürürken o odanın içinde Feza'yı bulacağını biliyordu ama inanmıyordu. Körü körüne emindi yaşadığından ama nasıl olacağına dair kafa yormamıştı. Morgun ağır demir kapısı açıldığında kanını donduran soğuk ilk önce yüzüne çarptı. Tüylerinin diken diken olduğunu hissederken dişlerinin takırdamasından endişe duydu......

Kendine İyi BakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin