13-Gerçeğin Tokadı.

51 5 0
                                    

Feza yine aynı evin önündeydi, az evvel indiği taksi acelesi varmış gibi hızla geri dönmüştü. Zaten taksi bulmak için saatlerce beklemek zorunda kalmıştı. Akşam olmuştu ve bu yüzden sokak lambalarının parlak ışıkların aydınlattığı belirli bölgeler dışında tüm sokak karanlıktı. Feza daha fazla beklemenin anlamsız olduğuna kanaat getirerek bahçeye girdi. Ayhan'ın aramasından sonra içinde bitmeyen bir gerginlik peydah olmuştu. Devamlı hareket ettirdiği parmakları bunun kanıtı gibiydi.

Adımlarını çimensiz, nemli toprağın üzerine atarken, neyle karşılaşacağını bilmediğinden telaşla doluydu bakışları. Ayhan çok kötü olduğunu söylemişti ve Feza bir an bile gelmemeyi düşünmemişti. Risk alamayacak kadar korkuyordu. Bir keresinde zatürre olmuştu Yaman, kısa denebilecek bir sürede geçmiş olsa da Feza sevdiği adamın ne kadar acı çektiğini görebilmişti.

Öksürmekten doğru düzgün bile uyuyamayan Yaman ateş topu gibiydi o zamanlar. Feza'nın yanında oluşu durumunu büyük ölçüde kolaylaştırmıştı ama Yaman bunu hiç dile getirmemişti. Onunla ilgilenen, ara sıra da eve gelen doktor hastalığı atlattıktan sonra bile dikkatli olmasını söylemişti. Ciddi bir edayla anlattığına göre ikinci bir zatürre vakası - şüphesiz bir öncekinden daha ağır olurdu- vereme dönüşebilir, verem de zayıf bağışıklığını tamamen yıkarak onu öldürebilirdi.

Feza ölüm kelimesini duyduğu ilk an çok gerilmiş, kendini güçlükle sıkmış ama doktor gittikten sonra aşırı çarpıntıyla beraber şiddetli ve uzun süreli bir panik atağı geçirmişti. Bu onu da şaşırtmıştı çünkü Yaman'la evlendiği günden beri, yani aylardır bir kez bile atak geçirmemiş olması ona bu panik bozukluğunu yendiğini düşündürmüştü. İşte o an farketmişti, ölüme karşı duyduğu kaygı o kadar büyüktü ki normal bir insanın normal karşılanabilecek seviyesini bile fazlaca geçiyordu. Ailesi yaşarken de panik atakları geçiriyordu fakat bu kadar şiddetli değillerdi.

Ölümden korkuyordu, Yaman'ın ölümünden daha çok korkuyordu. Hasta olduğunu duyduğu ilk an içini kaplayan, kalbini sarıp sımsıkı sıkan o acı verici duygu halen aynı yerdeydi ve bir damla eksilmemişti. Feza cam kapının önüne geldi ama ordan önce bahçenin sonuna baktı. Masada ve yerde boş birkaç şişe duruyordu. Bahçenin o kısmı dağılmıştı, ama kasten yapılmış bir şey gibi durmuyordu. Daha çok, birisi takılıp düşmüş ve ortalığı bu hale sokmuştu. Bu kişi Yaman'dı şüphesiz. Ama artık orada değildi.

Feza vakit kaybetmeden sürgülü kapıyı iterek içeriye girdi. Yaman yatakta da değildi, yüzü farklı bir ifadeye büründü, kendinin bile farkında olmadığı telaşla içeriye neredeyse koşturdu. Yaman'ı açık mutfakta buldu. Tezgahın hemen yanına koyulmuş bar taburelerinden birine oturmuş, kollarını tezgahın lüks mermerine yaslamış suratını da onların arasına gömmüştü.
Feza içini saran gerginlik yüzünden öylece donup kalırken Yaman başını kollarının arasından çıkararak birkaç karış ötesindeki bardağa uzandı. Bardağı tutan parmaklarının gevşekliği uzaktan bile seçilebilirdi.

Feza hızla onun yanına adımladı, suratında garip bir ekşime vardı. Geçmeyecekmiş gibiydi. Yaman'ın parmaklarının arasından rom bardağını sertçe çekip aldı. Yaman uyuşuk bakışlarını ona çevirirken o da bardağı tezgahın en köşesine aynı sertlikte bıraktı.

"İçme artık şunu" dedi katı bir sesle. Yaman'la bir an göz göze geldi ama bakışları adamın kolları arasında, hemen önünde duran kağıda kaydı. Boşanma dilekçesine. Kendi elleriyle gönderdiği boşanma dilekçesine. Hafifçe yutkunduktan sonra mesafeli bir tavırla tekrar baktı Yaman'a, umurunda değilmiş gibi davrandı. Yaman gözlerini ayırmadan onu izlemeye devam ediyordu. Anlam veremiyormuş gibi kırpıştırdığı, açıp kapattığı göz kapakları Feza'nın içini kıpırdattı. Elini asabi bir tavırla kocasının alnına koydu. Ateşine bakarken ciddi bakışlarını ondan ayırmadı. Sonra elini oflayarak geriye çekti ve Yaman'ın kolunu kavrarken bıkkın fakat daha çok gergin bir sesle konuştu.

Kendine İyi BakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin