Barış Alper : Çimenlere oturup dinlenirken, Berkan yanıma geldi. Gözüm kapalı oturuyordum Berkan, "Çapkın!, kimi düşünüyorsun yine şu voleybolcu kızı mı?" demesiyle gözlerimi açıp "n-ne voleybolcu kızı oğlum ya" Berkan yanıma oturdu. "Oğlum magazinde haberleriniz çıkıyor ya" dedi. El kol hareketi yaparak "ben her gün biriyle magazindeyim, hem benlik değil o kız" dedim. Berkan gülerek "oğlum bari yalan atma ödül töreninde kızın içine düşecektin, o pas vermiyordu" dedi. Bozulmuştum ama çaktırmayarak "yok be oğlum, dün bir görseydin beni hastaneye götürmek için yalvarıyordu" dedim. Berkan kafama dokunarak "harbi kafan nasıl oldu?" dedi. " iyi iyi de o adamları bulunca belalarını..." dedim. Berkan gülerek "bizi de çağır da şunları pert edelim" diyip diğerlerinin yanına gitti.
İlkin : Fazla cesaretle tesise gittim. Barış antrenmandaydı, Muslera ile konuşmuştum. Biraz yanlış anlamıştı ama Barış'a söylemeyeceğini demişti. Barış'ın yanına doğru ilerliyordum, lüleli sarı saçlarından tanımıştım onu. Çimenlere oturmuş dinleniyordu, cesaretim sanırım sadece buraya kadardı arkamı dönüp gitmekten vazgeçmiştim.
Barış Alper : Bizimkiler şakalaşarak antremana devam ediyordu. Gözümü onlardan ayırıp arkama döndüm kahvem gelmişti. Görevlinin elinden alırken gözüme birşey takıldı. Güzel saçları toplanmış bir kız, kim olduğunu merak etmiştim herkes giremiyordu öyle sahaya. Çantasına takılı olan Mickey Mouse anahtarlık gözüme çarpmıştı. İlkindi bu emindim, ödül törenindeki Mickey Mouseli ceket aklıma gelmişti. Ayağa kalktım sadece ona bakıyordum o da gidiyordu. İçimdeki ses durmuyordu, ona seslenmek istiyordum. İlkin içimdeki sesleri susturup arkasına döndü. Gülümsedim, bana baka kalmıştı arkasını dönüp gider olmuştu ki tekrar döndü. Yere bakıp daha sonra bana baktı, eliyle beni yanına çağırdı ve ilerlemeye devam etti. Bende peşinden ilerliyordum bu sırada kimsenin görmemesine de dikkat ediyordum. Yürürken Keremler merak etmesin diye ona yazdım.
Mesajlaşma...
Çiko🌹
Bugün
Çiko🌹 : Aşağıda iki saattir seni bekliyorum hadi. - 13.47
Sen : İşim çıktı, geliyorum 20 dakikaya - 16.23
Barış Alper : Mesajı atıktan sonra İlkin'i yanında buldum kendimi, gülümsememi yüzümden alıp yerine ciddiyet koymuştum. İlkin'e "ne oldu" der gibi bir bakış attım. İlkin, "konuşabilir miyiz?" dedi. Tamam demeden soyunma odasına götürdüm onu. İlkin, etrafa bakıp "burda mı konuşucaz" gibi bakınca. Ciddiyetimi bozmayarak "locamız da yer yoktu da" diyip oturdum. O da karşıma oturdu, birşeyler demek istiyordu. "Azarlamak için mi geldin?" dedim. ( Bu sözü bir yerden hatırladık gibi.) İlkin gülümseyip "aksine, bir özür borcum vardı" dedi. Trip atarmış gibi davranırken "farkında olman ne güzel, demek ki böyle güzel yanlarında var" dedim. İlkin, "öyle kibar bir insanımdır" dedi. Ben de pişkin pişkin gülerek "aynı zamanda da komiksin bir de..." derken sustum içimden güzelsin demek o kadar gelmişti ki. İlkin "aynı zamanda?" dedi. Bende gülerek "çatlaksın" dedim. İlkin sinirlenip ayağa kalktı "özürü hiç hak etmiyorsun, Barış Alper Yılmaz" dedi. Odadan çıkacakken elinden tuttum, "gitme" dedim. Bana bakıp "dalga geçmene maruz mu kalayım?" dedi. Gözlerim parlıyordu, ona sarılmak istiyordum. Ama yapamıyordum ben içimden bunları düşünürken Keremlerin sesi ile İlkin telaşlanmıştı. Odaya doğru giriyorlardı. Az önce yapacağım şey fırsattan istifadelik bir durumdu. İlkin'i dolaba yaslayıp sarıldım aynı zamanda alnının üstüne alnımı koydum. Keremler kapının tam önündeydi. İlkin gözlerini kapatmış kalbi hızlıca atıp dudakları titriyordu. Benim canım arkadaşım içerideki beni fark etmişdi, bizimkileri uzaklaştırdı. İlkin gitmelerini bekliyordu, gözlerini açıp "gittiler mi?" dedi. Ben de kapının arkasına doğru bakarak konuşmaya başladım aslında gitmişlerdi ama ben İlkin'den ayrılmak istemiyordum. "Maalesef" diyerek daha da sıkıca sarıldım. Yaklaşık iki dakika İlkin'e sarılmıştım. Keşkeler içimde duruyordu, ömrümü ful böyle geçiredebilirdim. İlkin ile gözlerimiz buluşmuştu. Ben gözlerimi ayırmadan bakarken o kafasını diğer tarafa çevirmesi ile gözlerimiz birbirinden ayrılmıştı. İlkin'in paniğinden burdan kurtulmak istediği belliydi. Zorlama ile onu burda tutamazdım. Ona dönüp "gittiler" diyip geri çekildim. Bana bakamıyordu "ben gidiyim artık" diyip çıkacakken tekrardan onu durdurdum, kolundan tutup. "Affettim" dedim. Gülümseyerek odadan ayrıldı. Bende sadece arkasından bakıyordum. Kendime geldikten sonra bizimkilerin yanına gittim. Biraz daha koşturduktan sonra Kerem ile eve geçtik. Semihleri davet etmiştik. Mutfakta birşeyler hazırlıyorduk. Doğrama işlemini bana vermişti Kerem. Domatesleri doğrarken İlkin ile yaşadığımız o sarılma aklıma geldi. Öyle bir dalmıştım ki elimin kesildiğinin farkında değildim. Kerem bana dönüp "lan elin!" diyince elimi tuttum. Kerem, dolaptan yara bandını alıp parmağıma sardı. Mutfak dergahına yaslanıp düşünüyordum. Kerem, "sen aşıksın arkadaş" dedi. Ters ters bakıp "ne alaka ya" dedim. Kerem gülerek "domates keserken dalıp giden aşıktır ya da sevdalıdır" dedi. İkiside aynı şeydi. "Edebiyat yapma, maçları düşünüyorum" dedim. Kerem elindekileri bırakıp "hallederiz, seninkini maça çağırsana" dedi. "Benimki?" dedim. Kerem küçümseyici bir bakış atarak "Voleybolcu ya da tesiste sıkıştırdığın" diyerek sırıttı. Gülerek "ikiside kalsın" dedim. Kerem, "yalana bak kız için kafasına şişe yiyen sen değil miydin? Bu arada o sıkıştırdığın kız kimdi?" dedi. İlkin olduğunu anlamadığı için mutluydum. "O şişenin hesabını da kesicem bekle" dedim. Kerem "yaparsın kardeşim biliyorum da sıkıştırdığın kimdi? dedi. İkinci kez soruşuydu belli etmeyerek "bende bilmiyorum tesiste buldum" dedim. Kerem masaya tabakları götürerek "çapkınsın oğlum sen, anneni armanın zamanı geldi" dedi. Gülüşüp masayı hazırladık.