Sıradan Bir Gün

54 5 9
                                    

"Zaman aşkı artırır." Ovidius'un bu sözüne rastladım. Bu yazı beni sonu gelmez düşüncelere sürükledi. Zaman aşkı artırır, peki ya yaratır mı? Bir insanın sana aşık olması için sadece zaman yeterli midir? Şöyle değiştireyim soruyu: O insanın sana aşık olması için neler yapmak gerekir? Bu soruya asla cevap veremem, çünkü hala bir cevap bulamadım. Derler ya "kelin ilacı olsa önce kendi kafasına sürer," benimki de o hesap işte.

"Alora kızım, işe geç kalıyorsun. Daha yemek bile yemedin," ben düşüncelere dalmışken saatin kaç olduğuna dikkat etmemişim. Çantamı alıp çıkmalıyım. Sabahları geniş sofrada kahvaltı yapmak pek tarzım değil. Yoldan simit alıp yemeyi daha çok seviyorum.

"Tamam annecim, hemen çıkıyorum." Saçlarımı düzeltip çantamı aldım. Olmazsa olmaz annemin yüzüne öpücük de kondurdum. Şimdi çıkabilirim.

"Ama kızım, kahvaltı yapmadın." Benim tatlı annecim sabahları kahvaltı yapmadığımı biliyor ama her defasında şansını deniyor. İşte anne yüreği, bir şey de diyemiyorum. Sadece gülümseyip çıkıyorum. Kulaklıklarımı taktım ve slow bir şeyler açtıktan sonra otobüs durağına yürüyebilirim artık. Müżiksiz gerçekten hayat geçmiyor gibi geliyor. Alora isminde birinin otobüsle işe gitmesi ne garip, değil mi? Size katılıyorum. Herkes ismime aynı tepkiyi veriyor. İsmim ünlü bir yazarın kitabının baş karakterinin ismi. Annem bana hamileyken o kitabı okuyormuş ve görüldüğü üzere çok etkilenmiş. Ablam hep ismimle alay eder, muhtemelen deli gibi kıskanıyordur. Otobüs durağının yanında simitçi abiden bir tane simit alıp onu yerken otobüsün gelmesini bekliyorum. İş yerim evimden yarım saat uzaklıkta. İş yerim baya mükemmel bir yer. Torpilli olmasam CV'me bile bakılmazdı muhtemelen. Babam sağ olsun, zamanında Fikret Bey'e böbreğini vererek onun hayatını kurtarmış ve bunun sonucunda tanışıp arkadaş olmuşlar. Fikret Beyler doğrusu zengin olduktan sonra bizi unuttular. Sadece babam herhangi bir ricada bulunursa yardım ederler, o da muhtemelen bize acıdıkları içindir. Babam bana iş vermeleri için onlara ricada bulunmuştu, bu şekilde işe girebilmiştim.

"Müsait bir yerde inecek var," az kalsın ineceğim durağı kaçıracaktım. Beş dakika daha yürüyüp iş yerine girdim. Masama geçip hemen dosyaları düzenlemeye başlıyordum ki, evet, beklediğim gibi Asena geldi. Benim en yakın arkadaşım olur kendisi. Benden kat kat zengin olmasına rağmen hiç kibirli değil, benimle arkadaşlık ediyor diğer zenginlerin aksine.

"Nasılsın tatlım?" Hep bu soruyla başlar dedikoduları. Çoğu kız bu konuda beni kıskanıyor çünkü konuşması en zevkli kişi Asena'dır. Ben de tabii kıza hayranım, her şeyden anında haberdar oluyor ve mükemmel dedikodularla zamanın akıp gitmesine neden oluyor.

"İyi, seni sormalı. Sen nasılsın?" Evet, başlıyor... 3, 2...

"İyiyim de asıl sana ne anlatacağım? Yeni gelen Melisa var ya, Kaan Bey'in kuzeniymiş! O yüzden böyle rahat davranıyormuş demek. Bunu kimse bilmiyor, sakın birine çaktırma. Sana demiştim ya, bu kızda bir şey var diye. Al işte."

O kadar heyecanlı anlatıyor ki, dinlememek elde değil. Duyduğu dedikoduyu hep ilk bana anlatır. Arkadaş konusunda şanslıymışım. İki aydır bu şirkette çalışıyorum ve bu kız tanıştığımızdan beri her gün farklı bir dedikodu ile geliyor.

"Melisa mı? Hiç benzemiyorlar oysa."

"Şapşik misin kızım? Kuzeni diyorum, kardeşi demiyorum. Kaan Bey'in adı her geçtiğinde aptala bağlıyorsun ya. Bu kadar belli etme demedim mi sana aşık olduğunu?" Evet, gerçekten haklı. Genelde zeki biriyimdir ama Kaan Bey'in ismi bile geçince aptallaşıyorum. Nefret ediyorum bu durumumdan fakat bir şey yapamıyorum. Ve en kötüsü de bu sadece Asena'nın yanında olan bir durum değil. Allah'tan diğer çalışanlarla pek konuşmuyorum da bu aptal halimden haberdar değiller.

"Ne bileyim kızım ya, istemeden oluyor biliyorsun. Onu tanıdığımdan bu yana, yani üç yıl beş aydır bu aptallık konusunda ısrarcıyım. Allah'tan Kaan Bey benim hep bu aptal hallerimi görmüş de beni genel olarak aptal sanıyor."

"Güzelim, sence bu iyi bir şey mi? Seni aptal sanıyor adam. Bu halde onu kendine aşık edebilir misin sence?" Evet, gayet haklı, benim hiç şansım yok sanırım.

"Keşke tek sorunum bu olsaydı ya. Adamın eski sevgilileri, takıldığı kızlar senin gibi, hepsi mankene benziyor biliyorsun." Bana bakma şansı neredeyse hiç yok, Asena gerçekten bir manken gibi kız. Tam bunu dedikten sonra kafama darbe alacağımı biliyordum. Çünkü kendimi küçümseyecek bir şey söylemek istersem Asena bana hep vurur.

"Onlar senin tırnağın olamazlar be. Evet, biliyorum Kaan Bey'i aşık etmen zor ama yapacağına inanıyorum." Bana Kaan Bey'e daha yakın davranmamı, ona ara sıra ten teması yapmamı söylüyor. Ama ben Kaan Bey'in yanında daha aptallığımı yenememişken böyle bir şey yapmam imkansız. Tam bir şey söyleyecekken arama geldi ve çıktı odamdan. Bu kıza arama gelmese sabaha kadar konuşabilir gerçekten. Asena'nın sevgilisi var ve gerçekten çok mutlular. Asena bana ne kadar aşkla ilgili ipuçları verse de, benim kullanamayacağımı biliyor. Asena'nın bilmediği tek şey ne kadar azarlandığım. Kaan bey babasının hatırı olmasa, beni bir saniye bile tutmaz burada. Evet, bu adama aşık olmam hiç doğru değil ama insan kalbine söz geçiremiyor, maalesef. Dosyalarımı düzenledim, Kaan Bey'e teslim ettim ve yapılacak işlerimi yarıladım. Mola zamanı geldiğinde iki kahve alıp Asena'nın odasına gittim. Evet, bu da benim alışkanlığım. Yüzüne bakılırsa, yeni bir haber daha geliyor.

"Kız, Gökhan Kılıç bizim şirkete transfer oluyormuş. İnanılmaz değil mi? Bekar ve gayet yakışıklı, Gökhan Bey. Çalışan kızlar muhtemelen adamın gözüne girmek için bin takla atacaklar."

Asena'nın bu haberleri nasıl aldığını anlayamıyorum. Allah affetsin, bazen vahiy geldiğini düşünüyorum.

"Bizim şirkete mi? Cidden mi? Vay be, hiç beklemiyordum bu haberi."

"Evet tatlım, ben de şaşırdım ama %100 doğru bir haber. Sana ne diyecektim, akşam bir işin var mı? Alışverişe çıkalım mı? Ne dersin?" Asena alışveriş konusunda delidir. Seçenekler arasında kalmaktan hiç hoşlanmaz; bazen aynı ayakkabının tüm renklerini bile alır. Ben ise tam tersine, bir iki şey alıp çıkarım. Onu rahatsız etmemek için alıyorum ki beni arkasından sürükleniyormuşum gibi olmasın.

"Olur, işim yok, gidelim. Mola bitti, ben işime döneyim, çıkışta detaylı konuşuruz." Odadan çıkarken Zehra'yla karşılaştım, Kaan Bey'in beni çağırdığını söyledi. Sanırım yine azarlanacaktım. Hemen üstümü başımı düzeltip Kaan Bey'in yanına gittim. Kapıyı genelde açık bırakırım çünkü bir şey fırlatmak isterse hemen kaçayım diye. Kaan Bey şimdiye kadar böyle bir şey yapmadı tabii. Bu, ablamdan kalma alışkanlığım.

"Onay belgesi nerede? Bir kere de bu dosyaları doğru düzgün dizemiyor musun? Sana demedim mi, bir dosyayı bana getirmeden önce 100 kere incele, yanlış istemiyorum diye?" Haksızlık ediyor, kimse bana onay belgesinin gerekli olduğunu söylemedi. Normalde dosyaları iyi düzenlerim. Kaan Bey yine formunda sanırım. Azarlandığım anda kapıdan Gökhan Bey girdi. Bundan daha kötü bir zamanlama olamazdı sanırım. Ama adam gerçekten çok yakışıklı, boylu poslu biri. Adamla aynı boya gelmem için en az 2 tane topuklu ayakkabıyı üst üste giymem gerekir muhtemelen.

"Aa, Gökhan, bugün seni beklemiyordum. Bir sorun yoktur umarım." Kaan bey şaşkın halde Gökhan beye döndü. Azarlandığım anda Gökhan Bey'in gelmesi hiç hoş olmadı. Kaan Bey bana başıyla "çık" işareti yaptı, böylece oradan kurtuldum. Hızla onay belgesini hazırladım ama Kaan Bey'e götürmeye cesaretim yoktu. Hem de Gökhan Bey odadayken yeniden azarlanmak istemiyordum. Ama aynı zamanda geciktirip ayrıca azarlanmak istemediğim için onay belgesini Kaan Bey'e götürdüm. Evet, yine Gökhan Bey içerideydi ve ciddi ciddi bir şeyler konuşuyorlardı. Tek bir adım atacak cesaretim yoktu. Ve bir an Kaan Bey'le göz göze geldim ve onları gizli gizli dinliyomuşum gibi gözüküyorum. Allah kahretsin.

Soğuk Kalplerin AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin