İstenmeyen Misafir

21 4 1
                                    

Bir hafta içinde tüm testleri yaptık, dosyaları hazırladık ve sonunda nikah günü geldi. Bu bir hafta içinde Kaan Bey beni genellikle görmezden geliyordu. İşte bile azarlamak için yanına çağırmıyordu. Sanki beni uzun süre evinde göreceği için şimdilerde bekarlığın tadını çıkarıyordu. Bu sürede Gökhan Bey de işe başlamıştı. Tam da Asena'nın dediği gibi, çalışanlar bin bir türlü takla atıyordu Gökhan Bey'in gözüne girmek için. Ama Gökhan Bey oldukça temkinli, herkesle mesafesini iyi ayarlayan ve gerektiğinde çekinmeden gereken sözü söyleyen biriydi. Benim şimdiye kadar onunla birebir konuşmam olmamıştı. Sadece toplantı olursa mail olarak toplantı hakkında bilgi veriyordum. Odası benim odamın tam karşısındaydı. Bu hiç hoşuma gitmiyordu çünkü sanki her hareketim gözetim altındaymış gibi geliyordu. Doğrusu hiç göz göze bile gelmemiştik ama nedense böyle bir his vardı.

Sonunda heyecanla beklediğim gün geldi. Saat 15.00'te imzalar atılacaktı. Ben sabah 8'de kalkıp özenle hazırlandım. Gideceğim yere bir buçuk saat önceden geldim. Dakikalar geçmesine rağmen bir kıpırdama yoktu ortada. Saat 14.55'te Kaan Bey'in arabası durdu ve Kaan Bey indi arabadan. Günlük iş kıyafetiyle gelmiş, neredeyse hiç özenmemişti. Yanında iki tane adam vardı; biri kardeşi Ozan, diğeri de yakın çalışanı Giray'dı. Kaan Bey tam karşımda durdu ve beni alay eder gibi süzdü. Sanırım yine ablam ve Asena oldukça haklıydılar. Onlar önden girdiler içeri, masada oturdular. Ozan ve Giray da şahitler olan masaya geçtiler. Önce soru bana soruldu ve ben tüm heyecan ve gülümsememle "evet" dedim. Aynı soru Kaan Bey'e sorulduğunda soğuk ve ilgisiz bir sesle "evet" dedi. Şahitler de onayladı iki şahitte Kaan Bey'in adamlarıydı çünkü,beni onaylayacak kimse yoktu etrafımda. Herkes benim yanlış yaptığımı düşünüyordu. İmzalar atıldı. Nikah memuru bana nikah cüzdanını verdi ve ben fotoğraflar falan çekileceğini sanmıştım ki yanılmışım. Kaan Bey ve Ozan Bey arkalarına bile bakmadan çıktılar. Giray Bey de bana babamın evinden bavulumu toplayıp, önemli şeyleri koyup Kaan Bey'lere geçmemi söyleyip çıktı. Mayıs ayı olmasına rağmen yağmur başlamıştı. Taksiyi beklerken sırılsıklam olmuş, makyajım falan akmıştı. Eve geldiğimde ayakta duracak halim kalmamıştı. Kendimi ağır yük taşıyan bir eşek gibi hissediyordum. Hemen odama çıktım. Makyajımı sildim, saçlarımı topladım ve bavulumu hazırlamaya başladım. Zaten fazla kıyafetim yoktu; bir büyük bavul yetti. Kaan Bey'in kendi yalnız yaşadığı bir evi ve ailecek kaldıkları bir ev vardı. Hangisine gitmem gerektiğini bilmediğim için Kaan Bey'i aramaya karar verdim. İlk arayışımda meşgule attı. Ben de evde oturup beklemeye başladım. Saçlarım hâlâ tam kurumamıştı ve biraz üşüyordum ama pek önemsemedim. Babam işteydi, ablamla annem muhtemelen teyzemlerdeydi. Ben de merdivende oturmuş Kaan Bey'in aramasını bekliyordum. O kadar yorgundum ki kafamı dizlerime koyup uyuya kalmışım. Uyandığımda hâlâ ne bir mesaj ne de bir arama vardı. Dayanamayıp Kaan Bey'i bir kez daha aradım, yine meşgule attı. Bu kez mesaj yazıp nereye gitmem gerektiğini sordum, çevrimiçi olmasına rağmen mesajıma bakmadı bile. Son çare olarak şirket bilgilerinden Giray Bey'in numarasını bulup ona aynı soruyu sordum. Bana aile evine gitmem gerektiğini söyledi. Bu hiç hoşuma gitmedi; Kaan Bey'le baş başa kalmayı çok isterdim. Bavulumu alıp bir taksi çağırdım. Kaan Bey'in evinin adresini verdim ve takside biraz daha uyudum. İşin kötü tarafı, Kaan Beylerin evinden iş yerine otobüsle gitmek bir saat sürüyordu, artı 15 dakika yürüme mesafesi vardı. Yani, iş saati sabah 8'de başlıyorsa en geç 6'da kalkmam gerekiyordu. Ancak Kaan Bey beni işe ya kendi arabasıyla ya da şoförüyle götürürse yarım saate işte olurdum. Ama bugünkü tavırlarından ve bakışlarından (ya da düzelteyim, bakmayışından) beni götürmeyeceği anlaşılıyordu.

Kaan Beylerin evine vardığımda saat 19:40 civarıydı. Kapıyı bir hizmetli açtı ve içeri girdiğimde herkes yemek masasında yemeğini yiyordu. Ben ise bir elimde bavul, kapıda duruyordum. Kaan Bey'in annesi hizmetliye bakıp üst katta ikinci odaya geçmemi söyledi ve yemeğine geri döndü. Hizmetli önden yürüdü, ben de arkasına takıldım, evin ihtişamına baka baka ilerliyordum. Kaan Bey'in odasına gideceğimi sanırken, misafir odasına götürülmüştüm. Gitgide ne kadar istenmediğimi fark ediyordum. Bavulumu bir kenara bırakıp hizmetliye baktım.

"Çok pardon, isminiz neydi?" diye sordum. Önce ismini sormamın daha doğru olacağını düşünüyordum.

"Adım Fatma," dedi. Benim ismimi hiç sormadı ya da muhtemelen zaten biliyordu.

"Fatma Hanım, şimdi ne yapmam gerekiyor? Aşağı inip herkesi selamlamam mı gerekiyor? Sofraya oturmalı mıyım, yoksa odada kalmam mı daha doğru olur?" Gerçekten ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Açtım ve halsizdim, ama sofraya oturmaya da utanıyordum. Biri davet etse, reddetmezdim.

"Nasıl uygun görürseniz, hanımefendi," diyerek çıktı. Yani ne yapacağımı hala bilemiyordum. Hiç yardımcı olmadı ki. Cesaretimi toplayıp aşağı indim. Kimse bana bakmıyordu. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyordum, bu yüzden Kaan Bey'in annesi Nesrin Hanım'a yöneldim.

"Merhaba Nesrin Hanım, sizi yeniden gördüğüme çok sevindim. Ben..." Tüm güler yüzlülüğümle selam vermeye çalıştım, ama Nesrin Hanım lafımı tamamlamama izin vermeden Fatma'yı çağırdı ve Fikret Bey'in masasındaki dosyaları getirmesini söyledi. Bana da bir sandalye gösterip oturmamı işaret etti. Ben de oturdum. İki dakika sonra Fatma önüme imzalamam gereken bir dosya bıraktı. Evlilik sözleşmesiydi. Gözlerim doldu. Sanırım beni paragöz biri olarak görmüşlerdi. Boşanıp nafaka istemeyeyim diye sözleşme imzalatıyorlardı. Hiç çekinmeden imzaladım, çünkü para benim umurumda bile değildi. Fatma, dosyayı Nesrin Hanım'a verdi ve bana odama kadar eşlik edeceğini söyledi.

Odama çıktım ve Fatma bana evin kurallarından bahsetti. Aslında sadece bir kural vardı: Dışarıdayken gerekli yerlerde evliymişiz gibi davranmam gerekiyordu. Diğer bütün zamanlarda kimseyle muhatap olmama gerek yoktu. Yemeklerimi mutfakta yiyecektim. İş saatleri dışında dışarı çıkacaksam Fatma'ya haber vermem gerekiyordu. Aileme burada her şeyin normal olduğunu söylemek zorundaydım. Bir şeye ihtiyacım olursa, Fatma Hanım'a söylemem yeterliydi. Son olarak, Fatma Hanım bana Fikret Bey'in sözlerini iletti: "Benim tek borçlu olduğum kişi Ayhan Bey. Bir başkası onun akrabası diye kimseye yardım etmek zorunda değilim." Bu sözleri duyunca son umudumu da kaybettim.
Fatma hanım bunları söyleyip odadan çıktı. Kapıyı kapattığımda içimde bir boşluk hissi yayıldı. Bu evdeki herkesin beni istemediğini, sadece bir yük olarak gördüğünü anlamıştım. Kendimi çok yalnız hissediyordum. Bavulumu açıp birkaç parça kıyafeti dolaba yerleştirdim, ama bu odaya ait olmadığımı bilmek, her şeyi daha da zorlaştırıyordu.Fatma Hanım'ın söyledikleri kulaklarımda yankılanıyordu. Bu evlilikte sadece bir formalite olduğum, kimsenin beni gerçekten önemsemediği çok açıktı.Sonunda yatağa uzandım, yorgunluğum tüm vücudumu ele geçirmişti. Gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım, ama zihnimdeki düşünceler durmak bilmiyordu. Burada ne kadar süre dayanabileceğimi bilmiyordum, ama bir şekilde güçlü olmalıydım. Bu evlilik belki de benim en büyük sınavım olacaktı. Telefonumun şarjı neredeyse bitmek üzereydi. Bavulumda şarj aletini aradım ama bulamadım; evdeki prizde unuttuğumu hatırladım. Yarın işte Asena'nınkini kullanarak şarj eder, çıkışta eve dönüp prizden alırım diye düşündüm. Asena bana mesaj atmıştı ama yarın için alarm kurmam gerektiği için konuşmak istemedim. Sadece "Tatlım, her şey çok iyi. Yarın tüm detayları anlatırım," yazıp gönderdim. Alarmı kurdum, kıyafetlerimi değiştirdim, ışıkları kapattım ve yatağın üstünde bacaklarıma sarılıp cenin pozisyonunda uyumaya çalıştım. Yeni bir yere alışmak ve orada uyumak çok zordu. Gece saat 2 ya da 3 gibi uyuya kaldım, ancak bir anda uyandım. Üşüyordum. Sanırım cam açık kalmış ve üstüme bir şey örtmeden uyumuşum. Telefonuma uzandım ama şarjı bitmişti. Odada da saat yoktu. Hemen kalkıp iş kıyafetlerimi giydim, yüzüme hafif bir makyaj yapıp saçlarımı topladım. Aşağı indiğimde evde kimse uyanmamıştı. Tüm evde saat aradım ama koskoca evde bir tane bile saat bulamadım.

Dışarı çıktım, güvenlik uyanıktı. Önce saati sordum; saat 6:15 olduğunu söyledi. Daha sonra işe nasıl gidebileceğimi sordum, bana tüm yolu tarif etti. 6:30'da çıkmam gayet yeterliydi. Tekrar eve girdim, mutfağa geçtim. Dolabı açtığımda çeşit çeşit yiyeceklerle dolu olduğunu gördüm. Hiçbir şeye dokunmadım, sadece iki dilim börek alıp yedim ve güvenliğe haber verip yola çıktım. 7:50 gibi iş yerine girdim. Kendi masama geçtim, dünkü yorgunluk hâlâ vücudumdan çıkmamıştı. Kafamı masama koyup gözlerimi kapattım. Beş dakika sonra topuklu ayakkabı sesi duydum. Tabii ki Asena'ydı.

"Nasılsın tatlım?" dedi, her zamanki gibi güne bu soruyla başlardı.

"İyiyim hayatım, sen nasılsın?" diye cevap verdim. Asena, hiç cevap vermeden elini önce alnıma, sonra hafifçe boynuma dokundurdu ve bana ilginç bir şekilde baktı.

"İyi falan değilsin, senin ateşin var!" diyerek hemen bişey yapmamız gerektiğini söyledi

Soğuk Kalplerin AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin