Mingyu içini kemiren, rahatsız edici hisle kafasını kaldırdı. Bunu, bu boğucu hissi Wonwoo'yu üzdüğü, kırdığı her seferde hissetmişti. Son zamanlarda kurdu oldukça dingin ve huzuruyken bugün böyle olması garipti.
Omzuna dokunan elin teması ile irkildi ve Jaehyun'un merak ve endişe karışımıyla gölgelenen yüzüne baktı. "İyi misin?"
Yalan söylemedi. "Hayır." Derin bir soluk aldı. "Wonwoo." Çenesini sıktı ve bir kası seğirdi. "Ona bir şey oldu, hissediyorum." Homurdandı. "Kurdum huzursuz, bir şeyler dönüyor."
Jaehyun içgüdülerin asla yanılmayacağını biliyordu, Mingyu'nun kurdu huzursuzsa sorgulamanın lüzumu yoktu. Diğer köyün baş alfası ile konuşan Seokmin'e seslendi. "Seok!" Diğer alfa kafasını kaldırdığında, Jaehyun bir kafa hareketi yaptı. "Gidiyoruz!"
Seokmin karşısındaki adamın elini sıkıca sıkıp vedalaştı. Hızla üç alfa da aynı anda kurt formuna dönüşüp köylerine doğru yola çıktı. Gerginliği 1 kilometre öteden hissedilen Mingyu hızla ilerlerken diğerleri ona yetişmekte zorlanıyordu. Seokmin neler olduğunu anlayamayan tek kişiydi. Kendi omegası da olmadığı için bunu anlaması zordu. Jaehyun, Taeyong ne zaman incinse ya da huzursuz olsa bunu anında hissediyordu.
Mühür çok güçlü bir kavramdı, alfalarının işaretlediğini omegaya şah damarı kadar yakın olduğu anlamına gelirdi.
Köye yaklaştıklarında dışarıda pek fazla kişi yoktu. Odun kırmak için dışarıda birbiriyle yarışan bir grup genç alfa vardı. Havalar gittikçe soğuk olmaya başlamıştı, sonbaharın son günleriydi.
Üç alfa aynı anda insan formuna döndüler, Mingyu kendisine endişe etmemesini söyleyen arkadaşlarının sözüne kulak asmadan evin kapısını çaldı. Açan kimse olmadı, sertçe tokmağı çevirdi ve kapıyı açtı. Mis gibi poğaça kokusu ve omegasının tatlı kokusu evin içindeydi. Alfa temkinli bir şekilde seslendi. "Wonwoo!"
Bir cevap alamadı, odalara, mutfağa ve banyoya da baktı. Hiçbir yerde yoktu. Kurdu gittikçe daha da huzursuzlanırken karşı evin, Seungcheol'ün evinin, kapısını sertçe çaldı.
Kapı hızla açılırken Joshua telaşlıydı. "Ne oluyor Mingyu?! Kapı öyle mi çalınır, ödümü kopardın!"
Mingyu, karşısındaki omeganın sözlerini duymazdan geldi. "Wonwoo'yu çağır!"
Mingyu hırladı. "Ne demek burada değil?! Evde de değil!"
Joshua endişeyle bakarken dudaklarını yaladı. "Bilmiyorum ki." Küçük kızı Eunchae'nin omzuna dokundu. "Kızım, koş Taeyong hyungun evine git. Wonwoo orada mı diye sor ve gel."
Koşa koşa giden miniğin gittikten kısa bir süre sonra olumsuz bir yanıtla dönmesi çok da uzun sürmedi. Mingyu, Wonwoo'nun Taeyong'un evinde olmadığını da öğrenince iyice köpürdü.
Joshua korkuyordu. "Mingyu ne oluyor? Wonwoo nerede?"
Mingyu cevap vermeden yan evdeki Seungkwan'ın evinin kapısını sertçe çaldı. Seungkwan'ın büyükannesi kapıyı açtı. Yaşlı kadın gözlerini kıstı. "Mingyu, oğlum ne bu halin? Alacaklı gibi-"
Mingyu uzatmadı. "Wonwoo orada mı?"
Yaşlı kadının yüzü gölgelendi. "Hayır, Wonwoo burada değil." Küçük gözleri korkuyla büyüdü. "Seungkwan'la sizin evde değiller mi?"
Mingyu'nun ağzı öfkeyle aralandı, gözlerinden ateş fışkırıyordu. Seungkwan da mı yoktu?
Mingyu sakinleşmek için ellerini saçlarından geçirirken dişlerini sıktı ve bir cevap bekleyen yaşlı kadına baktı. "Hayır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Beast/ Meanie [Omegverse]
Fanfiction"Bırakın beni!" Wonwoo'nun acı dolu nidaları dudaklarından dökülüyor, gözyaşları yanaklarından aşağı akarken, nefesi boğazına takılıyordu. "Onu öldürecek!" İki kere... Tam iki kere eliyle yere vurdu Junho. Bunun tek bir anlamı vardı, herkes birbiri...