Güneş günün Wonwoo için hissettirdiğine inatla parıl parıldı, göz kamaştırıyordu. Omeganın içindeki yangın ve sıkıntı dinmeyecek gibiydi. Düğününü daha önce defalarca kez hayal etmişti ancak kesinlikle böyle değildi.
Önceki gün Mingyu tarafından içinde alfanın adı yazılan yüzüğe boş bir bakış attı, kendisi bile getirmemişti, en azından jest olarak yüzüğü o taksa daha iyi olmaz mıydı? Tabii ki Wonwoo da ona bayılmıyordu ancak bilemiyordu, en azından evlenecekse ve hayatının tamamını bir canavarla geçirecekse bile bu canavarın ona biraz olsun iyi ve sevgi dolu olmasını isterdi, zaten sonunda başına gelenleri kabullenmişti.
Ne diyeceğini ne yapacağını bilemedi. Mingyu ile pek fazla aynı ortamda bulunmayan Wonwoo evlenip kendi sürüsü tamamen Kim sürüsünün arazisinden gittiğinde ne olacağını merak etti.
Mingyu ona cehennemi yaşayacağını söylerken blöf yapmıyordu; alfa, Wonwoo'yu tamamen görmezden gelerek kötü hissetmesine neden oluyordu.
"Wonwoo hâlâ giyinmedin mi?"
Wonwoo kapıyı tıklatan Joshua'nın sesini duyunca kafasını kapıya doğru çevirdi. Boş bir bakışla cevap verdi. "Giyindim, girebilirsin."
Joshua kapıyı yavaşça açarken Wonwoo'nun giyinmiş bir şekilde yatağın üzerinde oturduğunu gördü. Omega her zaman olduğu gibi güzeldi ancak cildi her zamankinden daha da solgundu. Yüzüne un serpiştirilmiş gibi görünen omeganın ateşi olup olmadığını merak etti ancak ona dokunmaya cesaret edemedi.
"İyi misin?"
Wonwoo alaycı bir tavırla gülerken, "Harikayım, görmüyor musun?"diye sordu.
Joshua onunla alay etmeye mi gelmişti, neden cevabını bildiği soruları soruyordu ki?
"Biraz solgun görünüyorsun-"
"İyiyim, sadece..." İç geçirdi. "Her neyse, neden geldin?"
"Her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol etmek için geldim."
"Gördüğüne göre gidebilirsin."
Joshua ona kaşlarını çatarak baktı. "Sadece seninle arkadaş olmaya ve sana yardımcı olmaya çalışıyorum, bana karşı neden böyle davranıyorsun?"
"Hayatı toz pembe görmene katlanamıyorum, her şey yolunda değil ve asla da olmayacak ama sen bunu bildiğin halde boş yere beni teskin eden birkaç kelime söyleyeceksin. Bu işe yaramaz, lütfen kendimizi kandırmayalım."
Joshua onun bu hırçın haliyle içinin burkulduğunu hissetti, o yalnızca güçlü taklidi yapıyordu. Wonwoo için hiç mi yorucu değildi, o kibir ve güçlü omega maskesinin arkasına saklanmak? Neden kimseye sırtını dayamak ve bir yardım dilemek istemiyordu?
"Ben sana bir abi olarak yardım etmeye çalış-"
"Etme," diye çıkıştı Wonwoo. "Bir abi olarak yardım etme. Nasıl yardım edebilirsin ki, Mingyu'ya bana iyi davranmasını mı söyleyeceksin ya da insanların içinde bana saygı göstermesini mi? Seni dinler mi?"
Joshua omuz silkti. "Hayır ama Seungcheol'ü dinler, eğer istersen onunla konuşurum."
"Gerek yok, ben kabullendim." Acı dolu bir kahkaha attı. "Daha birkaç güne kadar sana bunlara katlanmamanı ve karşı çıkmanı söylemiştim ama olmuyormuş, şimdi senden de beter durumdayım, işte şimdi kendini benden üstün görebilirsin."
Joshua, Wonwoo'ya alıngan bir tavırla baktı. "Seninle yarış yapmıyorum Wonwoo. Bu bir yarış değil, sadece sana yardımcı olmaya çalışıyorum ama sen gerçekten de aptalsın."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Beast/ Meanie [Omegverse]
Fanfiction"Bırakın beni!" Wonwoo'nun acı dolu nidaları dudaklarından dökülüyor, gözyaşları yanaklarından aşağı akarken, nefesi boğazına takılıyordu. "Onu öldürecek!" İki kere... Tam iki kere eliyle yere vurdu Junho. Bunun tek bir anlamı vardı, herkes birbiri...