Kahkahalar havada uçuşuyor, serin rüzgar ıslık sesi çıkarıyordu. Hava kış yaklaştıkça daha da soğumaya başlamıştı. Kışın sert geçeceği şimdiden gün gibi ortadaydı. Bardaklar birbirine tokuşturulduğunda genç omega yaprak gibi titredi ve battaniyenin içine iyice sokuldu. Saat çoktan gece yarısını geçmiş olmasına rağmen bu hiçbirinin umrunda değildi, sanki normal bir gün vakti gibi davranıyorlardı.
Her zaman bu oluyordu, aniden bir eğlence düzenleniyor, içki kadehleri birbirine çarpıyor, alfalar düşüncesizce gürültü yapıyordu. Hepsinden nefret eden omega ses yapmaması ya da onlara karşı çıkmaması gerektiğini öğrenmişti.
Ne zaman karşı çıksa ya da baş kaldırsa olan yine ona oluyordu, omega dövülüyor, tek bir kişi bile onun yaralarını temizlemiyordu.
Onlar gerçekten de canavardan farksızlardı, ne de olsa bazen bir veya iki omega getiriyorlar, onları elden ele dolaştırıyorlardı.
Omegaların yalvarışları ya da acı dolu, durmalarını söyleyen çığlıkları onları durdurmak ya da yavaşlatmak bir yana aksine daha da heyecanlandırıyordu. Omegaların bedenlerine tek tek bazen iki üç kişi aynı anda nüfuz ediyordu. Bu kan dondurucu olay sık sık yaşanırken burada akıl sağlığını korumak içten bile değildi.
Bunun kendi başına gelmemesi için her gün dualar ediyor, Tanrı'dan onların buna son vermesini diliyordu ancak bu durum asla son bulmuyordu.
Joshua midesinin bulandığını hissediyordu ancak gidecek bir yeri yoktu, buradan kaçış yoktu. Sürünün liderinin kardeşiydi ancak bu onun da güvende olduğu anlamına gelmiyordu. Her geçen gün daha da kötüleşen ve sapkınlaşan Çapulcular yani yolsuzlar asla dur durak bilmeden pisliklere ve kötülüklere devam ediyordu.
Yaşaran gözlerini silip burnunu çekerken içerideki sesleri duymazdan gelip uyumaya çalıştı ancak küçük kardeşinin gelişi nedeniyle gözleri açıldı, burnunu çekerek yerinde doğruldu.
Gördüğü manzara hiç de hoşuna gitmemişti, dişlerini sıkarak, hayret ederek haykırdı. "Vernon! Ne yapıyorsun?"
"Sana ne?" Alfa ters ters cevap verdi.
Joshua, "Ne demek sana ne," diye karşılık verdi.
Daha ergenlikten yeni yeni sıyrılan genç oğlan kendisini sorgulayan abisine ters bir bakış attı. Elindeki içki şişesini hafif sarhoş olmuş aklı yüzünden sarsarak birazını yere döktü ve homurdandı. "Her işe burnunu sokmasana sen!"
Joshua ona acıyan gözlerle baktı, kendisi gibi davranmıyordu, küçükken uslu ve söz dinleyen Joshua'nın peşinden dolanan bir çocuktu, zararsızdı ancak büyüyünce Eric'ten bir farkı kalmamıştı.
Gittikçe ona benzemeye çalışıyor, adeta onun küçük bir kopyası olma yolunda ilerliyordu. En büyük korkusu belki de Vernon'ın ondan bile daha beter olacak olmasıydı.
Ona inanamayarak, hayretle baktı. "Şu lanet içkiyi içmeye de mi başladın?!" Gördüklerine inanmak istemiyordu. O her zaman onun küçük kardeşiydi, böyle bir pislik olmasını istemiyordu.
Vernon onu duymazdan geldi ve yavaşça yere çöküp sırtını duvara yasladı, dizlerini göğsüne çekip şişeden koca bir yudum aldı. 17 yaşına girecekti, kendisini şimdiden genç bir delikanlıdan çok koca adam olarak görüyordu.
Yağmalamalara yavaştan abisinin de kontrolünde başlamıştı bile, bunu yaparken zerre pişmanlık duymuyor, soyunun öcünü aldığını ve bir gün saygı duyulacak biri olacağını düşünüyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Beast/ Meanie [Omegverse]
Fanfiction"Bırakın beni!" Wonwoo'nun acı dolu nidaları dudaklarından dökülüyor, gözyaşları yanaklarından aşağı akarken, nefesi boğazına takılıyordu. "Onu öldürecek!" İki kere... Tam iki kere eliyle yere vurdu Junho. Bunun tek bir anlamı vardı, herkes birbiri...