16.06.24
Siyah takım elbise, siyah ayakkabılar ve cebine kimin yerleştirdiğini bile bilmediği bir mendil ile bütün o hengameyi en net şekilde görebileceği duvara yaslı bir halde bekliyordu Jimin.
Biraz ilerisinde yıllardır görmediği teyzeleri vardı, büyükannesi, büyükbabası, amcası, kuzenleri, uzaktan akrabaları ve tanımadığı başka başka insanlar.
Daha ileride ise kapağı yarım açık bir şekilde duran tabut ve tabutun hemen dibine yığılmış yapayalnız annesi vardı, babasının nerede olduğundan emin değildi.
Yaslandığı duvara ağırlığını biraz daha verdi Jimin. Hayatında daha önce katıldığı birkaç cenaze vardı, feryat figan ağlayan insanlar görmüştü fakat bunun başına gelebileceğini düşünmemişti. Daha önce hiç dünyadan göçen biri için böylesine derin bir acı duyabileceğini düşünmemişti.
"Uyandım." Gürültülü ortamda Jimin'in fısıltısını sadece gün boyunca küçük olanın yanından bir saniye bile ayrılmamış olan Yoongi işitti. Ninniler buraya kadardı, rüya yavaşça kabusa dönüyordu. İnsanı kıvrandıran ve terden sırılsıklam eden, korkuyla sıçramasına sebep olacak cinsten bir kabusa dönüşüyordu.
Jimin'in boşta kalan elini yakalayarak eli içine hapsetti Yoongi. Tanrının adaletini yargılamak belki kendisine düşmezdi fakat her şey yoluna giriyorken Jimin'in savrulması olacak iş değildi. Bu dünyada milyarlarca insan vardı ve neden piyango sevgilisine vurmuştu Yoongi bunu merak etmeden duramıyordu.
Hajun ile Jimin aralarını düzeltmeye yeni yeni başlamışlarken ve Jimin'in gözleri ışıl ışılken şimdi neden...?
"Ona sadece iyileşirse onu affedeceğimi söyledim ama o öldü." Titrekçe konuştu Jimin. Söylemek istediği binlerce şey vardı ve sesi titremiyor olsaydı, ağzını açtığı an gözleri yaş ile dolmuyor olsaydı sonsuza kadar yakınmak ve konuşmak isterdi. "O öldü."
Eli arasında duran soğuk ve küçük eli biraz daha sıkı tuttu Yoongi. Dün gece Hajun'un ölüm haberi geldiğinde elinde sıkı sıkıya tuttuğu telefon ile dış kapının eşiğine çöküp kalmıştı Jimin. Ağlamıyordu, Yoongi onun gözünde bir damla bile yaş görmemişti fakat hayatında daha önce bu kadar iç acıtıcı bir manzaraya da şahit olmamıştı.
Telefonu göğsüne sıkıca bastıran Jimin'in beti benzi öyle atmıştı ki Yoongi bir süre sonra gerçekten endişelenmeye başlamıştı. Jimin'in ağlamasını, haykırmasını öyle sessizce ve bomboş gözler ile durmasına tercih ederdi.
"Biraz hava alalım mı? Taehyung da geliyormuş hem, dışarıda karşılayalım mı onu?" Yoongi, sevgilisinin solgun duran yüzüne bakarak konuştu. Jimin bir gecede en az beş yaş almış gibi gözüküyordu.
Küçük olan başını sallayarak Yoongi'yi onayladığında kilisenin bahçesine çıktılar el ele. Pek gelen giden yoktu ve bu da Jimin'in üzüntüsüne üzüntü katan şeylerden biriydi.
Hajun'un kumar batağında oluşunun sosyal yaşamına vermiş olabileceği zararı daha önce defalarca düşünmüştü Jimin fakat bir tane dahi olsa herhangi bir arkadaşı gelir diye beklemişti. Hajun'un çok sevdiği ya da Hajun'u seven çok insan olur diye düşünmüştü.
İçeride ise sadece on on beş kişi vardı ve hepsi sabah toplaşarak bir servis arabası ile busandan gelmiş akrabalardı. Jimin ile konuşmaya tenezzül bile etmemiş akrabalarıydı.
Bunun için üzülüyordu ve aklına şu düşünce de geliyordu gözleri önündeki sahneyi izlerken. Kendi cenazesine muhtemelen Yoongi ve Taehyung haricinde kimse gelmeye tenezzül etmeyecekti. Belki ayıp olmasın diye iş yerinden birkaç kişi uğrar, tabutunun üstüne bir buket çiçek bırakırdı fakat daha fazlası olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limerence | yoonmin
Fanfiction|tamamlandı| istemsiz, coşkulu, yoğun duygusal uyarılma