Bölüm 5 - Geçmiş

169 5 2
                                    

Yavaş yavaş fark ettim ki benim vücudumda yaşayan bu insan artık tanımadığım biriydi.
Tembel, üşengeç, duygusuz, sinir bozucu...
Annem küçükken beni hep Handan teyzeme benzetirdi sonra bıraktı. Teyzeme benzemem kötü bir şeymiş gibi. Ben bilmiyodum nedenini ama ailem ondan uzaklaşmaya başlamıştı. Oysaki ne tatlı kadındı. Sanatçıydı o. Ben küçükken beni seramik atölyesine götürür tüm günümüzü orda geçirirdik. İstanbul'u gezdirirdi bana. Sonra annem bi gün onun evine gitmeme izin vermemeye başladı. Onun hasta olduğunu ve bi süre hastanede kalması gerektiğini söyledi.

İlk tabi onu görememe izin vermediler ama ben çok ısrar edince çiçekle hastanenin kapısında bulduk kendimizi. Ama karşımda beklediğim gibi beyaz duvarları olan stetoskopla gezen doktorları olan bir hastane yoktu. Eski taş duvarlarıyla büyük bir bahçesi olan bir ruh hastalıkları hastanesiydi burası. Meğer teyzemin öyle kanında çıkan ya da ona bi ağrı yapan bi hastalığı değil de ruhunu yaralayan bi hastalığı varmış.

Depresyon hayatımdaki ilk rolünü o gün aldı. Küçük bir gösteri yaptı. Yüzü ışıl ışık, gözleri hayat dolu olan kadının çökmüş göz altlarında ve sönen hayat ışında kendini tanıttı. Çıktı sonra, iyileşti dediler.
Sonra ben lisede İstanbul'da bir okul kazandım. Ailemin ne beni yurda göndericek ne de ev tutucak parası vardı. Teyzem benimle kalsın diyince istemediler ama başka pek bi opsiyonları da yoktu. Hem belki Handan Eylül'e, Eylül de Handan'a göz kulak olur diye düşündüler.
Haklılardı da. Ben de teyzem de çok yalnızdık. Birbirimize iyi geliyoduk. En iyi arkadaşımdı o benim o zamanlar. Teyzemle geçirdiğim 4 senenin ardından üniversitede yurda geçtim. Okula yakın olsam daha iyi olur diye düşündüm. Hem teyzem de nişanlanmıştı. Teyzemin etkilenip etkilenmeyeceğini düşünemedim.
On dokuz yaşındayken teyzemin ölüm haberiyle uyandım. O günden sonra normalde hep ziyaretçim olan depresyon kalıcı bir misafire dönüştü. Kimseye anlatamadım, bağıramadım çağıramadım. Ama çok ihtiyacım vardı ağlayabileceğim bir omuza.

Sonra bi gece kıvırcık saçlı uyuz bi adamla tanıştım. Nasıl bilmiyorum ama uzun bi süre sonra ilk defa nefes almak gibi hissettirmişti bana Barış.
Dürüst olucam, korkmuştum da. Barış'la geçirdiğim ilk haftadan sonra sırılsıklam aşık olmuştum ona.
Birilerini sevmekten ürkmüştüm ama kaçamayacağım kadar güzeldi bu his.

Çok isterdim onu anlatmayı. Ben bir yazardım sonuçta, duyguları sözcüklere çevirmek benim işim, ama konu o olunca düğümleniyorum işte.
Maalesef ki türkçe ona karşı olan duygularımı anlatabileceğim yeterlilikte bir dil değildi.
İstesem de uzaklaşamazdım ondan.
İlk anlattığım kişi oydu bu hikayeyi. Beraber içip içip efkarlandığımız bi gece gevezeliğim tutmuştu, Handan teyzemle biricik nişanlısının bütün hikayesini anlatmıştım ona.

"Peki bu lavuk napıyo şimdi"

"Lavuk ?"

"Teyzeni terk eden adam işte, neydi Orhun muydu ?"

" Orçun"

"He işte o"

"Ya, çok aşıktı onlar birbirine. Ama hani böyle gerçekten aşıklardı. Ama hep de kırıyorlardı birbirlerini. En sonunda Orçun enişte de bitirme kararı aldı. Ama teyzemin hoşuma gitmedi bu karar. Zaten hastaydı, sonra bi gece arkasında bi mektup bırakıp gitti işte. Onun ölümünden sonra Orçun da toparlanamadı. Hem üzüntüden hem de vicdan azabından bir ay sonra da o intihar etti."

Barış bi süre anlattıklarımı sindirmeye çalıştı. Tuhaf gelmişti anlattıklarım ona. O en büyük sorunlarının genelde hava durumu olan bi köyden gelmiş, kafası düz işleyen, öyle derin düşüncelere sahip olmayan bi topçuydu.

"Özlüyo musun ?"

Sorduğu soruyla gözlerim doldu.

"Hem de nasıl."

"Kusura bakma Eylül ya. Benimki de soru"

"Sorun değil"
Bunu derken sesim de titremeye başlamıştı. Sonra Barış'ın beni tutup kolunun altına bastırmasıyla gözlerim baraj misali akmaya başladı. Ne kadar ağladım bilmiyorum ama şunu biliyorum, o gece ilk defa rahat uyudum.



Ela gözlü, kıvırcık saçlı bu adama bağımlı hale gelmiştim. Kimseyi istemiyodum, hiç bir şey yapmak istemiyordum sadece Barış'ın yanında olıyım, onunla konuşıyım, şakalar yapıyım, o gülsün, güldürsün, öpsün, koklasın... Daha da bir şey istemez hale geldim. Depresyon denen bu illet de hayatımdan siktir olup gitti.

Ama Barış'la ilk ayrılışımızın ardından hızlı bir geri dönüş yaptı.






Kısa bölüm kusura bakmayın ama pek yazıcak halim yok, kurgu da hiç oy almıyo zaten öyle olunca benim daha da yazasım gelmiyo ama oy veren üç beş kişiyi kocaman öptüm ❤️🥰
Neyse eğer Barışçım ishal ishal maça çıkabiliyosa ben de bişiler yazabilirim herhalde.
İnsanda böyle çelikten disiplin olucak işte...
(keşke)

Hoşçakal Kadar  -  Barış Alper YılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin