.
.
.
.
.
.
.Seonghwa- Sen......Sen ne bok yapmaya çalışıyorsun?.... Ben senin oyuncağın falan değilim, anlıyor musun beni? Beni kullanmaya çalışmaktan vazgeç artık. İstediğin zaman eğlenip, istediğin zaman atabileceğin biri-
Konuşmasını bölen şey dudaklarına yapışan dudaklardı....
Seonghwa, ilk başta şaşırdı ama sonunda kendini topladı ve tüm gücüyle San'ı itti.
O an, aralarındaki gerilim daha da artmıştı. Seonghwa'nın tepkisi, belki de karmaşık duygularının ve içsel çatışmalarının bir yansımasıydı. Bu durum, San için beklenmedik bir darbe olmuştu.Seonghwa- Ne yaptığını sanıyorsun?......her canın istediğinde bana böyle dokunamazsın.
San, aldığı sarsıntının
ardından öfkeyle çıkıştı.San- Bana neyi yapıp yapmayacağımı mı öğreteceksin?
Seonghwa- Gerekirse evet.
Kararlı ve öfke doluydu.
Seonghwa- Bundan sonra hiçbir şey yapamayacaksın zaten
San, sorgularcasına tek kaşını kaldırdı.
Seonghwa- İstifa edeceğim
San'ın gözlerindeki öfke daha da derinleşti.
San- Bunu yapamazsın
Seonghwa- Evet yapacağım .....artık yüzünü görmeye tahammülüm kalmadı.
San, bir süre sakin kaldı. Bakışlarını odada gezdirdi. Yaşadığı eski eve bakarken, istifa ederse geçimini sağlaya bilemeyeceğini düşündü. Bu endişelerini biraz bile olsun yansıtıyordu. San, bunu düşündüğünde, Seonghwa'yı destekleme arzusuyla dolu olduğunu biliyordu, ama ikili arasındaki bu diyalog, ilişkilerinin derinleşmesine ve birbirlerine olan bağlılıklarının azalmasına neden olabilirdi.
San- E.....peki ya sonra ne yapacaksın?.....
Çocuğa doğru eğildi.
San-Dilencilik mi?
Seonghwa, karşısındaki alaycı bakışlara aynı şekilde karşılık verdi.
Seonghwa-Gerekirse evet.
San, güldü ve geri çekildi.
San- Ah unutmuşum. Bilirsin, sözde erkek arkadaşın? Eminim sana yardımcı olacaktır.
Seonghwa- O.... O benim erkek arkadaşım değil! Terbiyesizleşme!
San- Öyle mi yapıyorum?
Seonghwa- Sanırım ailen sana ahlaklı olmayı öğretmedi?
San- Kapa çeneni!
San, öfkeyle bağırdı.
Seonghwa- Ne oldu?Doğrular zoruna mı gitti?.....Ya da biliyor musun aileni suçlamıyorum. Sorun sende, Tutarsız ve ahlaksız tavırlarında ama bu seni yalnızca mahv edecek, o kadar!
San, öfkeyle yumuruğunu sıktı. Kızgınlık gözlerinden fışkırıyordu. Ama yinede sakin kalmayı tercih etti.
Aniden sıktığı yumruğunu yavaşça serbest bırakarak çocuğa doğru birkaç adım attı ve yüzünde alaycı bir gülümsemeyle konuştu;
San- Bunu bana bir zamanlar babasından taciz yiyen çocuk mu söylüyor?
Kıkırdadı.
San-Komikmiş.
Seonghwa, bu kelimeleri duyduğunda yüzündeki öfke yerini üzüntüye bıraktı. Gözlerinin bir anda yaşlarla dolmasına engel olamadı. Duyduğu sözler kalbindeki duyguyu ve yorgunluğu artırdı.
San- Deminden bana ahlak dersi geçen sen değil miydin? Ne oldu, küçük dilini mi yuttun?
Seonghwa- Sen.....
Derin bir nefes aldı. Kelimeler boğazına düğünlenmişti.
Seonghwa- G.....GİT BURDAN
Hızla San'ın göğsünü yumruklarken avazı çıkana kadar bağırdı. Nefesi düzensiz bir şekilde artmaya başlamıştı.
Seonghwa- GİT BURDAN.......SENDEN NEFRET EDİYORUM. YÜZÜNÜ BİLE GÖRMEK İSTEMİYORUM!
Seonghwa, öfkeyle dolup taşmış bir şekilde San'ın evden gitmesi için bağırdı. Şimdiye kadar çok acı çekmişti evet ama önemsediği biri tarafından aldığı bu iğrenç kelime onu derinden sarsmıştı.
San, çocuğun sakinleşmesini sağlamak adına hızla bileklerinden kavradı ama hala dolmuş gözlerinin önüne geçen sahte gülümsemeyi koruyordu. Seonghwa'nın çığlıkları kalbinin derinliklerine saplanan bir bıçak gibi acı vericiydi. Birbirlerini incitirken derinden yaraladıklarınının farkındaydı ama yine de öfkesinin yerini duygusallığın almasına izin vermeyecekti.
San, derince yutkundu. Acı verici bir şekilde hemde.
San- İnan bana burda kalıp seninle kafa yoracağım kadar önemli biri değilsin!
Kelimeler zorlukla dudaklarından dökülmüştü. Olacakların az çok farkındaydı ama hep olduğu gibi soğuk kanlılığının yerini hiçbir duygu alamazdı.
Kavganın ardından kalan sessizliğik, aralarındaki tüm sıcaklığı dondurmuş gibiydi. İkili birbirinin kalplerini kırmalarının derin acısını yaşıyordu.
San, aniden arkasına bile bakmadan hızlı adımlarla evi terk etti. Hem yaralamış hem de kırmış olduğu o güzel kalbi bile iğleştiremeden. Seonghwa, bir süre ayrılan bedeni izledi. İçini derin bir huzursuzluk sardı. Bu tartışma aralarında güçlü bir duvar örmüştü. Ama ne San, ne de Seonghwa, bu duvarı yıkacak kadar güçlü değildi.
Seonghwa, halsizce yere çöktü ve ağlamaya başladı. İçindeki acı her damlasında birikiyordu. Göz yaşları yaşadığı kaybın ve
hayal kırıklığının yansımasıydı. Ruhu derin bir boşluğa sürüklenmişti. Ağlarken kalbindeki kırık parçaların ağırlığını hissediyordu. Bu yalnızlığının ve çaresizliğin en derin ifadesiydi..
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.Anahtarı çevirirken hafif bir tıklama sesiyle açılmıştı.
Odanın içerisi karanlık ve sisliydi.
Pencereden süzülen ay ışığı odayı aydınlatıyordu.San, yavaş adımlarla yatağa doğru yürürken oldukça sakin ve kavisli olmaya çalıştı.
Dolapta saklı olan eski aile fotoğraflarını aldı ve titreyen elleriyle incelemeye başladı. Her bir fotoğraf, onun için kaybedilen zamanın ve anılarının bir hatıracısıydı. Üzgün bir ifadeyle, geçmişin izlerini ararken, kalbindeki boşluğu hissediyordu.
Resimdeki gülümseyen yüzler, şimdi ona birer hüzün kaynağı gibi geliyordu. Her bir resim, ailesi ile paylaşığı güzel anıları ve kaybolan mutluluğu hatırlatıyordu. Evet o zamanlar her ne kadar küçük yaşlarda olsa bilse bile yaşadığı o mutluluk dolu günleri hafızasında canlandırıyor ve geçmişteki anıların gölgesinde kaybolduğunu hissediyordu.Çaresizce yere çöktü ve sırtını dolabın kapısına yasladı. İlk kez yılların birikmişligini döküp azaltmaya karar vermişti. Gözlerinden akan damlalar yanaklarına düştüğünde cildi titredi. Bu onun acılarını biraz bile olsun dindirecekti.
Hıçkırıklarının arasında sessizce mırıldandı;San- Bak anne...Erkekler de ağlayabiliyormuş......
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.