Sahanın anahtarlarını sallayıp duruyordum. Bu sıcak hava yüzünden ve sürekli anahtarları tuttuğumdan ellerim terden sırılsıklam olmuştu. Ayrıca içimde nedenini bilemediğim tuhaf bir gerginlik vardı. Tribündeki koltuklardan birinde oturmuş Araf'ı ve özel takımını bekliyordum. Bugün girmem gereken başka dersim yoktu. Yani bu onları izleyebilecek vaktimin olduğu anlamına geliyordu.
Arkama yaslanırken anahtarları nihayet cebime sokmayı akıl edebildim. Terli ellerimi de lacivert eteğimle kuruladım. Normalde etek giymeyi çok tercih etmiyordum ama annem ben okuldayken dışarı çıkıp benim için almıştı. Üzerimde görmek onu mutlu edecekti. Hatta ona fotoğrafını atmayı aklımın bir köşesine not etmiştim. Tabii ya fotoğraf!
Hah, not etmişim! Pek de etmiş gibi durmuyordum çünkü tüm gün boyunca unutmuştum. Elçin ise çoktan eve gitmişti. Bugün gideceği bir basketbol maçı vardı ve son derse girmeden okuldan koşarak çıkmıştı.
İki gün önce yaşadığımız çorbacı fiyaskosundan sonra hafızasına yeterince futbolcu kaydettiği için dikkatini biraz da basketbolculara vermek istiyordu sanırım. Ya da evdeki sıkıntılardan biraz uzaklaşmak istiyordu. İkinci seçeneğin daha muhtemel olduğu biliyordum çünkü gün içinde aklında gezinen düşünceleri sezmemek imkansızdı. Kafasını başka şeylere vermek için bana o gece Araf'la aramızda geçen konuşmayı birkaç kez sormuştu. Ama dikkati bende değildi, farkındaydım.
Abisinin bana yurtdışından getirdiği hediyeleri bile kaç gündür vermeyi unutuyordu. Bugün de unutmuştu. Normalde böyle şeyleri asla atlamazdı. Belki de kafasını dağıtmak için onunla sinema planı falan yapmalıydım. Arkadaşımı üzgün görmek, kendimi kötü hissettiriyordu. Sorunları vardı ama onun için hiçbir şey yapamıyordum.
Derin bir nefes alıp kafamı konudan uzaklaştırmak için başımı iki yana salladım. Belki de henüz yalnızken şu fotoğraf işini halletmeliydim. Cebimden telefonu çıkartıp kamerayı açtım. Keşke şuralarda bir ayna falan olsaydı. Ya da telefon tutacak herhangi bir eşya. Telefonu koyabilecek bir yer arayarak etrafa bakındım.
"Bir şeyini mi kaybettin?"
Çıt çıkmayan sahada, yabancı bir ses duyunca olduğum yerde sıçradım. Hatta o kadar dalmıştım ki, ağzımdan ufak bir çığlık bile kaçmıştı. Konuşan kişiye bakmak için arkamı döndüğümde, görünüşünün tanıdık olduğunu fark ettim. Kim olduğunu biliyordum ama daha önce onunla hiç konuşmamıştım. Okul takımının kaptanıydı. Benim işlerimle Elçin ilgilendiği için daha çok onunla iletişim kuruyordu.
"Hayır, kaybetmedim."
Telefonumu çıkarttığımdan on kat daha hızlı şekilde cebime geri koydum. O ise beni inceliyordu. Özenle yapılmış sarı saçları, sadece zenginlerde olan şu parlak tona sahipti. Beyaz teni, koyu mavi gözleri ve sakalsız, yeni tıraş edildiği belli olan bir yüzü vardı. Üzerindeki lacivert polo yaka tişört ve krem rengi pantolon da ben pahalıyım diye bağırıyordu.
"O zaman ne yapıyorsun burada?"
"Spor kulübündeyim. Okul, sosyal sorumluluk projesi için sahanın bir başkası tarafından kullanılmasına izin verdi. Ben de takımı ve antrenörlerini bekliyorum."
Çabucak açıklayıp onu başımdan savmak istiyordum ama kolay pes eden birine benzemiyordu. Ve sanırım söylediğim bir şey dikkatini çekmişti. Altın rengi kaşlarından teki şüpheyle yukarı kalkarken kollarını göğsünde birleştirdi. Bir seninle uğraşmam eksikti zaten...
"Peki bugün sahanın boş olduğunu nereden biliyorsun?"
Gözlerimi kıstım. Ne yapmaya çalışıyordu?
"Bugün Cuma. Programınıza baktım, saha boş."
"Saha bana lazım."
"Saçmalama, üzerindekilerle mi antrenman yapacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kartalın Kalbinde
ChickLitAraf Altuğ Akıner. O kusurlardan oluşuyordu. Yüzünde, kariyerinde, verdiği kararlarda, hayata bakış açısında ve en önemlisi ruhunda var olan kusurlardan... Karşı tarafa sinir krizi geçirtebilecek derecede karamsardı. Başarılı olmak istediği halde, h...