8. Bölüm

92 11 6
                                    

Melodi

Bana ne olduğunu bilmiyordum. En ufak bir fikrim dahi yoktu. Bildiğim tek şey beynimin ele geçirildiğiydi. Futbolcular beynimi ele geçirmiş, bir topmuş gibi vurup duruyorlardı. Aşırı marş dinlemenin mi yoksa sürekli karşıma çıkan futbol videolarının hepsini izlemenin mi yan etkisiydi bu?

Dünden beri beynimin kontrolünü kaybetmiştim. Tüm bedenimi ateş basıyor, kalbim aniden çarpmaya başlıyor, nefes almak benim için zorlaşıyordu. Çok yakında büyük bir panik atağın beni yakalayacağını biliyordum. Hep böyle olurdu. Gelmeden önce haber verse de beni en hazırlıksız olduğum zamanda yakalardı.

Neredeyse hayatım boyunca sahip olacağım tüm stres beni birkaç hafta içinde bulmuştu. Bir yandan girdiğim sınavların sonuçları hala açıklanmayarak beni geriyordu. Diğer yandan hayatıma yeni dahil olan eski futbolcuyla görüştükçe aklımda ona sormak istediğim milyonlarca soru beliriyordu. Kaba davranmak istemediğim için hepsini bastırıyordum. Sonuç olarak ise içerde büyük bir karmaşa hakimdi. Of, keşke biri benim yerime duygularımı ve hayatımı her şey yoluna girene kadar yönetseydi!

Gergin bir nefes alırken saçlarımı arkaya attım. Neden bu yol bana her zamankinden daha uzun geliyordu? Zaten metro hınca hınç doluydu. İnsanların nefesleri sayesinde hissedilen sıcaklık, cehennemin beşinci katıyla aynı seviyedeydi. Şortlu bahçıvan tulumumun paçalarını çekiştirirken avuç içlerimden terler akıyordu. Bunda payı olsa da tek sebebi sıcak değildi. Yine nefesim daralmaya başlıyordu.

Bir an önce dışarı çıkabilmek umuduyla nefes almaya çalıştım. Dışarısı bu kadar sıcak değildi çünkü hava bugün de yağmurluydu. Tıpkı iki gün önce olduğu gibi... Araf'ın beni sıçana dönmüş halde ve üzerimde onun formasıyla gördüğü anı düşündüm. Yanında sürekli onun formasını taşıyan bir deli olduğumu düşünecekti. Elçin, o formayı da getirmem ve fotoğrafını çekmek konusunda o kadar ısrar etmişti ki reddetmem imkansızdı. Hatta giymeye de çalışmıştı ama buna izin vermemiştim. Bana zimmetliydi sonuçta!

Muhtemelen Araf'ın gözünde gittikçe daha da rezil bir konuma geliyordum. Yine de bana bunu hissettirmemeye çalışmış ve hamburger yerken konuyu açmamıştı. Ayrıca ilginç bir şekilde hamburgeri de beğenmişti. O hamburgeri seven tek kişinin ben olduğumu sanıyordum.

Onunla sohbet ettikçe göründüğünden çok daha farklı biri olduğunu anlıyordum. Çok daha kibar, anlayışlı ve komikti. İtiraf etmem gerekirse kolundaki birkaç dövmeye de bakmıştım. Hepsini teker teker incelemek çok zordu ve yakalanmadan sadece üç tanesini net görebilmiştim. Biri elinin üzerine doğru yol alan uzun dalların üzerine çizilmiş yapraklardı. Diğerleri ise kolunun etrafının dolanan bir yılan ve etrafına beşgen çizilmiş kılıçtı. Anlamları olup olmadığını merak etmiştim.

Nihayet sakinleşmeyi başarmış, nefes alışverişlerim normal hale gelmişti ki metro durdu. Durakta değil, metro hattının ortasında! Sadece birkaç ışığın aydınlattığı iki duvarın ortasında öylece kalakaldım. Metrodakilerin yarısı paniklerken diğer yarısı sakin bir şekilde oturmaya devam ediyordu. Birkaç kişinin konuşmalarını duyabiliyordum. Metro çalışmazsa ne yapacaklarını düşünüyorlardı.

Ben mi? Ben aklımı kaçırmak üzereydim! Tüm metroda yağmurdan kaynaklı ufak bir arıza olduğu belirtilen anons yankılandı. Bu beni hiç rahatlatmamıştı. Sanki biri boğazımı sıkıyormuş gibi tüm nefesim kesildi. Zaten yeterince oksijen olmayan trende benim payıma düşenler de bitmişti. Sırtımdan soğuk terler akıyordu. Titreyen bacaklarımın her an beni yarı yolda bırakabileceğini bildiğim için ortadaki demire tutundum. Normalde otobüsle gittiğim yolu neden bugün değiştirmiştim ki?!

Bir daha bildiğim yoldan şaşmayacaktım.

Kalbim sıkışıyordu. Başarısız nefes alma denemelerimin çıkarttığı sesi duyan herkes bana tuhaf gözlerle bakıyordu. Tabii canım izleyin, alt tarafı ölüyorum! Evet evet bu kez kesin ölecektim. Başım dönmeye başladığında biri halime acımış olacak ki kalkarak bana yerini verdi. Otururken, bana yerini veren kadından üç tane görüyordum.

Kartalın KalbindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin