Selam herkese. Keyifli okumalar. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Futboldan nefret ederdim. Yirmi iki adamın -sayının bu olduğundan bile emin değildim- bir top peşinde koşturmasına hiçbir zaman anlam verememiştim. Aslında dürüst olmak gerekirse, bu nefretin çoğu da babasıyla maç izlediğini gördüğüm arkadaşlarım yüzündendi... Hepsi takımlarının formasını giymiş; yüzlerinde kocaman gülümsemelerle, marş söylerken ve babalarıyla anılarını paylaşırken ben evde annemle pembe dizi izlediğim için...
Babam bende gıpta dışında hiçbir şey bırakmamıştı. Ne bir travma ne de mutlu anlar... Sadece baba-kız olmayı başaranlara büyük bir hayranlıkla bakıyor, acaba hayatımız farklı ilerleseydi nasıl olur diye düşünüyordum.
Şimdi ise bilgisayarımı açmış, daha dün gördüğüm adamın nasıl futbol oynadığını izliyordum. Pek bir şey anladığım söylenemezdi. Bu konuda kör cahilin tekiydim ve genelde her şey hakkında biraz bilgim olurdu. Hiçbir şey bilmemek canımı sıkmıştı. Yine de buna rağmen iyi oynadığını görebiliyordum. Hem de çok iyi. Bir maçta üç gol atıp, takımın kazanmasına neden olacak kadar...
Araf, takımın altın çocuğu gibi bir şeydi. Sırtında '23 A. AKINER' yazan formasıyla yeşil sahada koştururken, stattaki tüm genç kızlar ona hayranlıkla bakıyordu. Rakip takımın tribünündekiler bile... Onlardan biri olmama ramak kala diz üstü bilgisayarımı kapattım ve dudaklarımın kenarındaki hayali suları sildim. Neredeyse tüm videoları izlemiştim. Vaktimi, gireceğim muhtemel bütlere çalışarak harcamam gerekiyordu. İki yıl öncesine ait futbol maçlarını izleyerek değil. Sahi, neden son yıllarda oynadığı maçlara ait hiçbir veri yoktu?
Öyle detaylı bir araştırma yapmamıştım, sadece adını yazmış ve çıkan videoları izlemiştim. Adamın hayatını da araştırırsam, gözlerim sabaha kadar kan çanağına dönerdi. Ki zaten benim Elçin gibi sağlam bir kaynağım vardı, ona sorarsam bana seve seve kısa(!) bir özet geçeceğine emindim.
Gözlüklerimi çıkartıp, komodinin üzerine koyduktan sonra sırtımı yatağın başlığına dayadım. Saat zaten 02:30 olmuştu. Annemin gece vardiyası bitmek üzereydi. Hazır bu kadar uyanık kalmışken biraz daha kalarak ona yiyecek bir şeyler hazırlayabilirdim. Böylelikle annemi görmüş de olurdum çünkü bu vardiyaya geçtiğinden beri haftada bir veya iki kez görüşebiliyorduk. O işten gelip uyuyor, ben de erkenden kalkıp okula gidiyordum. Geldiğimde ise evde olmuyordu. Dersim geç başlasa dahi, okula erken gidip biraz çalışmak hoşuma gidiyordu. İşimi şansa bırakmaktan nefret ediyor, yapabileceğimin en iyisini yapmak istiyordum. Yani... en azından bu dönemi saymazsak.
Bu kez elime telefonumu alıp, günlük maksimum ekran kapasiteme ulaşmak için elimden geleni yaptım. Sosyal medyada gezinmek bu dünyanın en hipnotize edici şeyiydi. Sınırsız, güvenirliği kanıtlanamamış bilgi çukuru gibiydi. Sizi her yöne rahatlıkla çekebilir, güzellik algınızı bozabilir, hiç var olmayan kişilere hayranlık beslemenize neden olabilirdi. Ve bunları bile bile bu çukurda dolaşmaya devam ettim.
Elim istemsizce aynı adı arama kısmına yazdığında, dudağımı ısırdım. Karşıma çıkan yüzlerce fotoğraf vardı ve hepsi neredeyse aynıydı. Gol atan, gol sevinci yapan, kupa tutan fotoğraflar. Ama hepsi iki yıl ve öncesine aitti. Peki ne olmuştu bu iki yılda? Merak, derimin altında gezinerek beni kışkırtmaya çalışıyordu. Şunun şurasında annem gelene kadar birazcık daha baksam ne olurdu sanki?
Fotoğrafların arasında, bir tanesi dikkatimi çekti. Üzerinde 'Beşiktaş Transferi İptal Edildi' yazıyordu. Görseli açtım fakat altında hiçbir açıklama olmaması beni daha da meraklandırdı. Tam tekrar arama motoruna yazacaktım ki, kapının kapanma sesi geldiğinde yataktan fırladım. Annem nadiren de olsa erken gelebiliyordu, sanırım bu da o günlerden biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kartalın Kalbinde
Literatura FemininaAraf Altuğ Akıner. O kusurlardan oluşuyordu. Yüzünde, kariyerinde, verdiği kararlarda, hayata bakış açısında ve en önemlisi ruhunda var olan kusurlardan... Karşı tarafa sinir krizi geçirtebilecek derecede karamsardı. Başarılı olmak istediği halde, h...