9. Bölüm

56 8 0
                                    

"İyi de dudağından öpmemişsin ki! Bence bir sorun yok."

Sorun yok muydu? Sabaha kadar gözümü bir kez bile kırpamamıştım. Hangi akla hizmet kalkıp da onu öpmüştüm? Tamam, belki Elçin için fazla abartılacak bir konu değildi ama benim için öyleydi. Bir itirafta daha bulunayım; ben daha önce kimseyle öpüşmemiştim. Şu büyüleyici, ayağımı yerden kesecek ve karnımda kelebekler uçuşturacak olan öpücüğün sahibini bulana kadar kimseyi öpmeyecektim. Durum göz önünde bulundurulduğunda bir erkeği yanaklarından öpmek bile benim için büyük bir şeydi.

Malum olaydan sonra resmen koşarak oradan uzaklaşmıştım. Yirmi dört saattir tüp patlamış gibi görünen bir suratla geziyordum. Bu da yetmiyormuş gibi göz altlarım uykusuzluktan ve aşırı stresten çökmüştü. Saatler içinde saçlarımın beyazladığına yemin bile edebilirdim.

Bir gecede sıkıntıdan saçlarının beyazladığını iddia eden anneanneme şimdi hak veriyordum. Küçükken ona inanmamış hatta dalga geçmiştim. Umarım anneannem şu an beni yukarıda bir yerlerden görebiliyor ve nihayet onu anladığım için mutlu oluyordur. Ne yazık ki o hayattayken pek fazla vakit geçirememiştik ve sadece birkaç anımız vardı.

"Saçmalama Elçin. Rezil oldum. Ben şu an onu görmeye hazır değilim." Anahtarları ona uzatırken esnedim. "Al kapıyı sen aç."

Elçin'in bu fırsatı asla geri çevirmeyeceğini biliyordum. Mavi gözlerinden ayılmama yetecek derece ışık saçılırken yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. O birkaç saatliğine bu dünyada cenneti yaşayacaktı ben de kafamı devekuşu gibi kuma gömerek konuşmak zorunda kalmayacaktım.

"Kapıyı gidip ben açmam ama sana eşlik edebilirim. İki küçük busecik yüzünden adamdan kaçacak halin yok ya!"

Her cümlesinde bunu hatırlatmak zorunda mıydı? Unutmaya çalışıyordum!

"Asla gelemem. Hatta bir süre bu gezegenden gidersem ancak kendime gelirim." Elimdeki anahtarları salladım. "Al şunu artık."

İnatçı bir yüz ifadesiyle omuz silkti. Bugün beni sınıyor olabilir miydi? Kapıyı açmak için deli olduğunu biliyordum. Ve amacının ne olduğunu da biliyordum. Kafasında saçma sapan hayaller kuruyor, beni de buna alet etmeye çalışıyordu. Ama ben onun bu düşüncelerinin gerçekleşmesinin imkânı olmadığını biliyordum. Herkes kendi ait olduğu yerde, ait olduğu sınıfta kalacaktı. Sadece kitaplarda aksi olurdu.

Elçin, tarafımdan yollanan kötü bakışlara maruz kalınca gözlerini başka yöne çevirdi. Benim bakışlarımdan bu kadar kolay kurtulamazdı. Her zaman pes ederdi, yine öyle olacaktı. Ve ben de huzur içinde evime gidip nihayet güzel bir uyku çekebilecektim.

"Elçin uzatma, kabul et işte! Adamın yanaklarını vantuzladım diyorum! Utançtan ölmemi mi yeğlersin?"

Bakışları hala az önceki yerde -omzumun üzerinde- duruyordu. Resmen kaskatı kesilmişti. Nefes aldığından bile emin değildim. İnme böyle bir şey miydi acaba?

Tepki vermesi için boştaki elimi ona doğru salladım. Gözünü bile kırpmamıştı. Beni korkutmaya başlıyordu ve eğer bu bir şakaysa onu okulun futbol sahasına ayaklarından asardım. Gerçi daha önce hiç böyle bir şaka yapmamıştı. Hastalanmaktan deli gibi korkuyor, bunun şakasını bile yapmıyordu.

Telaşla onu kolundan tuttum. Dokunuşum bile üzerinde hiçbir fark yaratmamıştı. Ağzından birkaç kelime döküldüğünde rahatlamam gerekirdi. Ama aksine vücudumdaki hiç düşmeyen anksiyete seviyesi, duyduklarım karşısında iki katına çıkmıştı. Ölümüm aşırı düşünce ve patavatsız hareketlerim yüzünden olacaktı!

"Arkanda duruyor..."

Kimin arkamda durduğunu tahmin etmem zor değildi. Şahsına münhasır kokusu burnumu dolduruyor, boynumda beliren ürperti tüm bedenimi sarıyordu.

Kartalın KalbindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin