6. Bölüm

61 11 3
                                    

Dolabımda asılı olan formaya kaçamak bir bakış attım. Çoktan iade etmiş olmam gerektiğinin farkındaydım. Nerdeyse üç haftadır bendeydi ve sahibini haftada iki kez düzenli görüyordum. Geçen hafta son anda çıkan birkaç işim yüzünden -markete gitmek ya da yemek yapmak gibi- antrenmanları izleme fırsatım olmamıştı. Hatta sahanın anahtarını bile Araf'a vermiş ve son antrenmandan erkenden ayrılmıştım. Umarım bunu kimse öğrenmezdi, aksi takdirde başım belaya girebilirdi. Ve anahtarlar hala ondaydı.

Formayı neden vermediğimle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Gözüme fazla güzel göründüğünden mi yoksa sadece canım vermek istemediğinden mi, emin değildim. Ayrıca arada birkaç kez mesajlaşmıştık ve Araf formayla ilgili tek kelime etmemişti. Sanırım kendisi de çoktan unutmuştu. Yine de bu, formaya el koyabileceğim anlamına gelmiyordu. Eninde sonunda verecektim.

"Bakma bana öyle," dedim çalışma masamdan beni dikizleyen kanaryaya. Sanki bir suç işlemişim gibi dik dik bana bakıyordu. Ya da ben yavaş yavaş akli dengemi kaybediyordum. "Tamam, geri vereceğim."

Gidip Yellow'u masamın üzerinden aldım. Kerem bunu bana hediye ettiğinden beri kafayı yemişim gibi pelüşle dertleşip duruyordum. Birileriyle konuşmaya bu kadar ihtiyacım olduğunu daha önce fark etmemiştim. Tamam, Elçin'le konuşuyordum ama her konuyu değil. Ben, en yakın arkadaşım dahi olsa herkese kendimi açabilen biri değildim. Bazı sorunlarımı sadece kendime saklardım. Özellikle de bende derin yara bırakanları. Çünkü başkalarına anlattığımda o yara kapanmak yerine daha da derinleşiyordu.

Ama bu pelüş öyle değildi. Konuşmadığı ve canlı bir varlık olmadığı için çok daha güvenliydi. Çünkü bazen sadece anlatmak istiyordum, kimseden akıl almak ya da çözüm aramak değil. İçimi döküp rahatlamak ve yoluma devam etmek istiyordum.

"Sana bir şey itiraf edeceğim ama sonra unutacağız tamam mı?" Dudağımı ısırdım. "Yani ben unutacağım. Sen istesen de hatırlayamazsın zaten."

Bu düşünceyi günlerdir içimde tuttuğum için patlamak üzereydim. Hatta kendime bile itiraf etmem uzun zaman almıştı. Böyle bir şeyi aklımdan geçirdiğim için utanıyordum. Hatırladıkça bile yanaklarım kızarıyordu. Ama o kadar da kötü değildi. Birilerini beğenmek, bazı şeylerin hoşuma gitmesi benim de hakkımdı sonuçta. Suç değildi ya! Ayrıca bu sadece ufacık bir hayranlıktı.

"Ben Araf'ı çekici buluyorum!" Aniden kızaran yüzümden alev fışkırdığını hissedebiliyordum. "Bilmiyorum belki de Elçin çok övdüğü için ona hayranlık duymaya başlıyorumdur. Bunu bir daha asla söylemeyeceğim!"

Yellow'u yatağıma bırakıp iki elimle ağzımı kapattım. Sanki kapatmazsam kendi kendime çok daha fazla itirafta bulunacakmış gibi hissediyordum. Bu normal bir şey, diye geçirdim tekrar içimden. İnsanları güzel ya da yakışıklı bulman normal... Onları durup dururken düşünmeye başlaman normal... Dövmelerini merak etmen ve yakından inceleyebilmek için can atman norm... Bir dakika... Sonuncusu normal değildi! Sadece merak ediyordum. Sadece merak...

Telefonum titrediğinde nihayet kafamdaki düşüncelerimden sıyrıldım. Biraz daha devam ederse takıntılı olduğumu düşünmeye başlayacaktım. Telefonumu elime aldım. Titremenin nedeni sosyal medyadan gelen bildirimdi. Araf fotoğrafımı beğenmişti. Bu da gayet normaldi. Sonuçta herkes diğer insanların fotoğrafını beğenebilirdi. Ayrıca yarım saat önce Yellow ile çekildiğim bir fotoğraf paylaşmıştım. Eli değmiş bile olabilirdi. Yine de bu beni birazcık da olsa heyecanlandırmak için yeterliydi.

Bildirime dokunduğumda karşıma dört ay önce çekildiğim fotoğrafımın çıkmasını beklemiyordum. Okulda çekildiğim, pek de kaliteli olmayan bir fotoğraftı. Üzerimde Elçin'in ısrarlarıyla giydiğim pembe elbise vardı. Fotoğraf ders çalışırken çekildiği için gözlüklerim de gözümdeydi. İlk defa maşa yaptığım dalgalı, kızıl saçlarım omuzlarıma saçılmıştı ve oldukça gür duruyordu. Bu fotoğraf karşısına çıktığına göre profilimi incelemiş olmalıydı. HESABIMI İNCELİYORDU.

Kartalın KalbindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin