Arkadaşlar herkese merabe... Keyifli okumalar. Oy verip yorum yapmayı unutmayalım lütfen.
Dersin sonlarına doğru beynim burnumdan akmak üzereydi. Bir yandan da Elçin beni dürtüp duruyordu. Çıkışta Araf'la buluşacağımı duyunca sevinçten havalara uçmuş, formayı fark edince de çılgına dönmüştü. Sürekli bana onunla ilgili bir şeyler anlatıyor, ileride lazım olacağını söyleyerek saçma sapan imalarda bulunuyordu. Dürüst olmak gerekirse hiçbirini dinlememiştim. Çünkü bir daha sahanın kapısını açmak dışında karşılaşacağımızı sanmıyordum.
Hoca slaytın son sayfalarını açtığında ders artık bitmek üzereydi. Onun söylediği önemli yerleri defterime not ederken, pür dikkat dinliyordum. Ama nasıl oluyorsa aynı anda kafam başka yerlere de gidiyordu. Normalde sadece tek bir şeye odaklanabilen benim için şaşırtıcı bir durumdu bu. Ayrıca üzerimdeki forma da her hatırladığımda yüreğimi ağzıma getiriyordu. Nedenini bilmiyordum, belki de üzerine bir şeyler dökmekten falan korktuğum içindi.
Ayrıca, bana birkaç beden büyük gelen formadan o kadar güzel bir koku yayılıyordu ki mest olmamak için çaba harcamam gerekmişti. Pahalı parfüm kokusunun yanı sıra, adlandıramadığım başka bir koku daha vardı. Hiçbir zaman kokuları tanımlamakta iyi olmamıştım. Ama sanki şey gibi kokuyordu... Hani denize gittiğinizde sizi sakinleştiren bir koku yayılır ya... Öyle bir şeydi. Of, ne diyorum ben?
Nihayet ders bittiğinde hoca sınıftan çıkar çıkmaz Elçin kapalı tutmakta zorlandığı çenesini serbest bıraktı. Dakikalardır konuşamadığı için krize girmek üzereydi.
"Saçlarını aç!"
Kaşlarımı çattım. Saçlarımla konumuzun ne alakası vardı? Ayrıca bu sıcak havada saçlarımı açacak kadar da aptal değildim. Terleyerek atmosfere karışmak istemiyordum.
"Ne?"
"Duydun işte." Bezgin bir ifadeyle saçımdaki tokayı çekip çıkarttı. Sınıf hızla boşalırken birkaç kişi bize hala oturduğumuz için tuhaf bakışlar attı. Ben ise beni sarmalayan gür saçlarım yüzünden artan sıcaklığa karşı koymaya çalışıyordum. "Saçlarını açık kalsın. Şanslısın ki yanımda makyaj malzemelerimi getirmiştim."
"Hayır," dedim dehşetle. Bu sıcakta yüzümün üzerinde bir katman daha istemiyordum. Ayrıca rimel bana yakışmıyordu! Kızıl kirpiklerim aniden siyaha boyanınca çok tuhaf görünüyordu. Ve hiçbir fondöten de çillerimi kapatmak için yeterli olmadığından artık denemeyi bırakmıştım. "Makyajı unut!"
Sanki ''Hadi yapalım!'' demişim gibi heyecanla çantasını açan Elçin, içinden mor makyaj çantasını çıkarttı. Başımı olumsuz anlamda salladım. Bir yandan da ellerimle karşı koymaya çalışıyordum.
"Hayır, yapacaksın. Bak çirkinleşirim! Kızım hayatında kaç kere Araf Altuğ Akıner seni okuldan alacak? Değerlendir işte fırsatı. Bir daha görüşmeseniz bile seni hep hatırlasın."
Arkadaşım gerçekten ruh hastasıydı. Ben yüz yıl düşünsem yine de böyle bir şey aklıma gelmezdi. Hem zaten şimdi makyaj yaparsam sabahki yüzümle arasında çok rahat şekilde on dört fark falan bulunabilirdi. Bu da yanlış anlaşılmama neden olabilir, Araf onun için makyaj yaptığımı düşünebilirdi. Ki aslında doğru anlamış olurdu. Yani... durum gittikçe karmaşık bir hal alıyordu.
"Sen geceleri bunları falan mı hayal ediyorsun? Ben kimse için hazırlanmak ya da hatırlanmak istemiyorum. Sadece şu programı hazırlamak ve oradan da eve gitmek istiyorum!"
Eve olabildiğince erken gitmeliydim. Çünkü yapmam gereken bir sürü iş vardı. Çamaşırlarımı yıkamak ve annem gelmeden önce evi toplamak zorundaydım. Aksi takdirde annem gelir gelmez ev işine dalıyor, daha fazla yoruluyordu. Kısacası ne kadar sevmesem da yapmak zorundaydım. Yani Elçin'in sandığı gibi eğlenmeye vaktim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kartalın Kalbinde
Literatura FemininaAraf Altuğ Akıner. O kusurlardan oluşuyordu. Yüzünde, kariyerinde, verdiği kararlarda, hayata bakış açısında ve en önemlisi ruhunda var olan kusurlardan... Karşı tarafa sinir krizi geçirtebilecek derecede karamsardı. Başarılı olmak istediği halde, h...