"Bak şimdi." Jimin eğildi ve yerdeki papatyayı koparıp saçlarımın arasına koydu. "Bu güzellikle nasıl hala bekarsın anlamıyorum."
Gözlerimi devirmiştim. "Çünkü bunu tercih ediyorum." Dediğimde gözlerinden memnuniyetsiz bir ifade geçti. "Yoongiden hala bir ses yok mu?"
"Banane ondan." Gözlerimi sanki onu unursamıyormuş gibi etrafta gezdirdim. Günlerdir ortalıkta yoktu ve merak etmiştim yalan yoktu.
"Merak etmedin mi?"
"Hayır." Yüzüme baktığında gülmüştü. Müzik okulunun arka bahçesindeki orta çardakta oturuyorduk. Arya dersteydi ve çıkmasını beklerken Jiminle arkada sohbet ediyorduk.
"Mesela şu an kapıdan buraya geliyor desem dönüp bakmaz mısın?" Kaşlarımı kaldırdığımda başımı çevirip onu görmemle hızla önüme dönmüştüm. Jiminin kahkahaları kulağımı doldururken susması için bacağını cimcikledim.
"Yoongi!" Elini kaldırıp onu buraya çağırırken ümitsizce etrafıma bakınıyordum yalnızca. Yanımıza geldi ve boş olan yere geçti. "Erken gelmişsiniz."
"Öyle laflıyorduk işte." Demişti Jimin. Konuşmadığımda yumuşak bakan gözleri bana döndü yavaşça. "Selam."
"Selam." Demiştim sessizce. Ellerimi gerginlikle saçıma götürdüğümde Jimin ayağa kalkmıştı. "Ben üç tane kahve yapıp getiriyorum bekleyin."
Yanımızdan ayrıldığında her seferinde bizi yalnız bırakma bahanesiyle yaptıklarına bir yenisi eklenmişti. Ellerimi açık buz rengindeki pantolonuma götürdüğümde ikimiz de bir süre sessizdik. Ona baktığımda gözleri saçlarımda geziniyordu. Çiçeğe baktığını fark ettiğimde gülümsemişti. "Yakışmış." Ellerimi çiçeğe götürdüm ve saçlarımdan çektim. "Jimin takmıştı orda olduğunu unutmuşum bile." Elimin arasındaki çiçeğe baktığımda bakışlarımı ondan kaçırmıştım.
"Hoseok." Sesiyle ona döndüğümde ismimin ağzına ne kadar yakıştığını düşünüyordum. En basit bir kelime bile onda çok farklı duruyordu. "Benim yüzümden rahatsız olmuyorsun değil mi?"
Sorusuyla şaşırdığımda elimdeki çiçeği masaya bırakmıştım. "Nerden çıktı bu?"
"Belki de yanlış hissediyorum bilmiyorum ama ne zaman yanına gelsem gerildiğini fark ediyorum. Böyle olsun istemem eğer gerçekten sana istemediğin şeyleri hatırlatıyorsam bu kadar yakınında durmam." Sessiz kaldığımda gözlerimi ondan kaçırmıştım. Ancak o bu sessizliğimi yanlış anlamış olmalı ki "Ben kalkayım." Demesiyle telaşla ona döndüm. "Nereye?"
"Alex çıkmak üzere onu alacağım." Ancak bunu bir bahane olarak kullandığını biliyordum. Gözlerindeki kırıklığı fark etmemek imkansızdı. Onunla birlikte ayağa kalktığımda "Rahatsız etmiyorsun." Demiştim tek nefesle.
Ellerimi pantolonumun arka cebine bırakmıştım. Gözleri üzerimde gezindiğinde bu söylediğimden emin olmaya çalışıyordu. "Öyleyse birlikte bir yemek yer miyiz?"
Gülmüştüm. "Alex mi istedi bunu? Arya'ya sormam laz-"
"Çocuklar olmadan."
Söylediğiyle aniden duraksadığımda yanaklarımın ısındığını hissedebiliyordum. Gözlerimi etrafta gezdirmiştim. "Ben..." duraksadığımda gülüşünü işittim. "Evet ya da hayır." Sesi o kadar yumuşaktı ki bayılacağımı düşünüyordum. "Korkma bu sefer çok içmeyeceğiz ve o gece tekrarlanmayacak." İlk defa o geceden bahsettiğini anlayınca alt dudağımı ısırmıştım, utançtan ölebilirdim.
"Tamam." Demiştim en sonunda çaresizce. "Ne zaman?"
"Bu akşam." Gözlerimi büyüttüğümde şaşkınlıkla bakmıştım ona. "Tabi müsaitsen." Demişti hemen ardından. "Eğer Arya'yı bırakacak birini bulamazsan başka zamanda gidebiliriz."
YOU ARE READING
Ya'aburnee | Sope
Fanfiction"İnançlı biri değilim ama tanrının seni, benim için yarattığını düşünüyorum."