"Göreceksen şimdi gör beni
Çünkü tabutlar ışık geçirmez."🌓
Yazardan
Düğünün üstünden geçen günün ardından bu sabah milli takım oyuncuları için Almanyaya uçma vaktiydi. Havalimanında uçuş saatini beklerken aynı zamanda etrafındaki arkadaşlarını izliyordu Barış. Hepsinin bir ailesi, çocukları, onları uğurlayacak birileri vardı. Mesela ilerde Kaan abisi hamile eşinin boynuna sarılmış kucağındaki çocuğuyla vedalaşıyordu. Başka yöne baktığında İsmail'in ablasıyla birşeyler konuştuğunu gördü, biraz yanında da İrfan abisi eşiyle birlikteydi. Derin bir iç çekti. Tek başınaydı, onu uğurlamaya gelen yoktu. Ailesi çok uzaktaydı. Ki bugün uçuşu olduğunu da kimseye söylememişti. Belki ona söyleseydi..Gelir miydi? Bilmiyordu, gelmeme ihtimali haberi olmamasından daha kötü gelmişti ona. Zaten nasıl haber verecekti ki? Aralarındaki buzların hala yerli yerinde durduğunu hissediyordu. Düğünden sonra sosyal medya düğünden çok onları konuşmuştu. Heryerde barıştılar iddiası dönüyordu.
Elindeki telefonuyla ilgilenirken kafasındaki şapkanın çekilmesiyle yanına döndü. Uğurlamaya geleni olmayan bir tek o değildi. Kerem'in de ailesi uzaktaydı. Çıkardığı şapkayı kendi kafasına takıp o da Barış'ın yanına kuruldu. "Bizim bu yalnızlık işi nolcak çikom?" Kerem ona hayretle döndü. "Ulan senin yalnız olduğun falan yok, sen kendin bok yiyorsun." Bahsettiği şeyi anlayınca göz devirdi sadece. "Söylesem de bir şey değişmeyecekti."
Kerem her zaman arkadaşının bu mallığına akıl sır erdiremiyordu. "Nerden biliyorsun oğlum? Hadi sen söyleyemedin bugün gideceğimizi, bari bizim söylememize izin verseydin. En azından haberi olurdu. Ki haberi olsa geleceğinden adımın Kerem olduğu kadar eminim." İşte, Barış'ın anlayamadığı şey de buydu. Nasıl bu kadar emin olabiliyorlardı ki? Gözlerinin yeşilindeki buzları bir o mu görüyordu? "Bu kadar emin olmanız saçma. Onu ben kadar tanımıyorsunuz. Hazır hissetmiyor ve sonuna kadar da haklı. Bir gram aklım yok benim. Konu o olunca kocaman bir aptala dönüşüyorum. Bu yüzden senelerimizi kaybettik." Biliyordu genç adamda zaten zamanlarının ne kadar az olduğunu. Nefesini kesiyordu bu onun ama gerçekti işte. Bade hep onun yanında olamayacaktı.Uçak yolculuğu milli takım için hiç sıkıcı geçmemişti çünkü hepsi bambaşka takımlarda oynamalarına rağmen üstlerindeki formaları çıkardıklarında bir aile oluyorlardı. Lig içindeki tüm tartışmalar, laflar unutuluyordu. Almanyaya ayak bastıklarında onları kocaman bir kalabalık karşılamıştı. Buna Barış şaşırmıştı çünkü gelişlerinin duyurulacağını bilmiyordu. Kapalı olan telefonunu açtı hemen. Bir umut yazmıştı belki. Telefon açılana kadar içinden kaç kere lütfen dediğini sayamamıştı. Eğer yazmışsa, herşey eski haline dönüyor demekti. Telefon açıldığında hızlıca bildirimleri kontrol etti. Gördüğü bildirimle utanmasa yerinde zıplayacaktı.
Ahu gözlüm
İnsan bir haber verir gidiyorum diye hayvan
Eşşek başı mı var burda??Kaydettiği isme hiç dokunmamıştı. Eli gitmemişti değiştirmeye. Kıyamamıştı.
Eşşek başı mı var burda??
estağfurullah ↩️
haber ver deseydin bende kararsız kalmazdım
haber verirdimAhu gözlüm
Oldu paşam
eskisi gibi olmaya çalışıyoruz ya hani
yazabilirdin veya ne bileyim işte
bekledimKafasına sıçsalardı keşke şuan Barış'ın. Anca öyle düzelirdi bu kafa. Bir dahaki sefere kesinlikle arkadaşlarını dinleyecekti. Bade'nin ondan bir adım beklediğini düşünememişti. Hala çok uzaktalarmış gibi geliyordu. Buna alışmış olduğu için kendinden nefret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
before i die / barış alper yılmaz
FanfictionBade'nin hasta kalbi hala Barış için atıyordu.