0.4

1.3K 62 12
                                    

"Çünkü herkesin evi, göğsünde taşıdığı insanın dizinin dibidir."

🌗

Bade

Çığlık çığlığa seslerle uyanmıştım yine. 1 haftadır her gün büyük bir kaosla açıyordum gözlerimi.
"Bade, uyan artık!" Ablamın bağırmasıyla yüzümü acıyla buruşturdum. Beni buraya tatil için çağırmıştı fakat ben çocuk bakıcılığı yapıyordum. Aslında sıkıntı değildi. Mina'yı çok seviyordum, bu sevmekten de öteydi benim kızımmış gibi hissediyordum. Ablamdan çok bana benziyordu zaten. Ablam huyunun da aynı benim gibi olduğunu söylüyordu. Mina'yı sayılı kez görmüştüm. Bir kere doğduğunda buraya geldiğimde, ve biraz büyüdüğünde Almanya'ya tatile geldiklerinde görmüştüm onu. Ama hep görüntülü konuşurduk. O da beni çok severdi, neredeyse annesinden fazla. İlk kelimesi de tete olmuştu zaten. Bunun teyze demek olduğunu ablam günlerce reddetmişti ama bana bakarak söylemeye başladığında o da ikna olmuştu.

Üstüme bırakılan küçük bedeni sarmaladım hemen. Kıkırdamaya başlamıştı bile küçük yaramaz. Annesini çileden çıkarıyordu. "İnanamıyorum! Sabahtan beri çığlıklar atıyor, bezini değiştireceğim diye ömrümden on yıl gitti. Bu kadar kolay mıydı gerçekten?" Yanımda usluca uzanan kızına hayretle bakıyordu. Demiştim ama, teyzeciydi bu kız.

"Teyzesiyle arasında sarsılmaz bir dostluk var. Aslan gibiler." Hiçbir şey anlamadan alık alık bakıyordu suratıma. O doğduğundan beri onun dünyanın en güzel şeyi olduğunu düşünüyordum. O kadar güzeldi ki. Bana benzediği için söylemiyorum, gerçekten çok güzeldi.

"10 dakikaya çıkmam gerekiyor, dedem beni öldürecek. " Ablam da Galatasaray'da çalışıyordu. Dedem onu kendi asistanı olarak yıllardır çalıştırıyordu. Ablama kendi istediği gibi bir gelecek hazırlamıştı, ablam da bu durumdan şikayetçi değildi. Hayatının aşkını burada bulmuştu ve hep dedeme teşekkür ederdi. Bu durum benim için de geçerliydi aslında. Barışla tanışmamız da Galatasaray sayesinde, daha doğrusu dedem sayesinde olmuştu.

Ankara'da üniversite okurken dedem bir gün Ankara'ya bir oyuncuyu izlemeye geleceğini söylemişti. 2020'nin sonlarıydı hatırlıyordum. İşleri yoğun olduğu için bana ayrı zaman ayıramayacağından maça onunla gelmemi istemişti. Barış'la da o gün tanışmıştık. Onu ilk gördüğüm anı hatırlıyordum. Şu an olduğudan çok daha farklıydı. Toydu, gençti, acemiydi. Ama hırsı hep aynıydı. Dedemin de dikkatini çeken şeyin bu olduğunu sonradan konuştuğumuzda söylemişti. Dedemle konuşurken gözlerinin sürekli bana kaydığını görmüştüm çünkü ben gözlerimi ondan hiç çekememiştim. O günden sonra beni instagramdan bulmuştu. Tamamen transfer olduğunda ise konuşmaya başlamıştık. Bende o zamanlar üniversiteyi bırakıp İstanbul'a gelmiştim. İstemediğim bir bölümdü. Babam bir gün gerçek hayalinin doktorluk değilde öğretmenlik olduğunu söylemişti bana. Bu mesleği yapmamı çok istediğini de söylemişti. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra vefat etmişti. Sırf onun için Matematik öğretmenliği kazanmıştım. Ama benim hayalimin bu olmayışı, beni okulu bırakmaya itmişti. Bu babamın hayaliydi, umarım başka bir evrende bu hayalini gerçekleştirebilirdi çünkü kızı bunu yapamamıştı.

Hikaye böyle başlamıştı. Yolumuz tekrardan kesiştiğinde İstanbuldaydık. Ben dedemi görme bahanesiyle aslında onu görmeye gelmiştim. Sıklıkla gidiş gelişlerim dedemi şüphelendirse de hoşuna gidiyordu çünkü benimde hep buralarda olmamı istemişti. Bu görüşmelerin arasında takımla da çok kaynaşmıştım. Kardeşten farksız olmuştuk. O zamanları hatırlayınca yüzümdeki hüzünlü gülümsemeye engel olamıyordum.

"Öğleden sonra kızlarla buluşacağız. Sonra bir sana uğrarız Mina ile. Dedemi de görmek istiyorum, bu hafta hiç eve gidemedim." Annemi de uzun zamandır görmüyordum. Rahatsızdı benim eve gelmememden ama Mina ile ilgilenmem gerekiyordu. Kendisi de yaşını bir hayli aldığı için kafası bebek sesini alamıyor, hemen hastalanıyordu. Mina da annemlerin evinde hep huysuzlanırdı. Bu yüzden hep burada kalıyordum. Bu hafta eve geçmeliydim artık çünkü annemi özlemiştim.

before i die / barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin