1.3

838 72 7
                                    

"Dünya üzerinde sonsuz bir şey yoktur. Her şey zıddıyla var olmuştur. Umutsuzluğu umut, öfkeyi sevinç, mutluluğu keder takip eder. İyi veya kötü her ne yaşıyorsan yaşa, sabret ve asla unutma bu da geçer."
-Galatasaray kaptanı, Kerem Aktürkoğlu

🫂

"Barış hile yapıp duruyorsun görmüyorum sanma!" Plajda oturmuş uno oynuyorlardı bu ekip. Tatillerinin 2. gününden Berkan alıştırmıştı onlara bunu. Takım arkadaşları buna zaten alışık olsa da bu akıma Bade ve Tuğçeyi de katmışlardı. "Ne hilesi yavrum tamamen legal oynuyorum." Götünün altındaki kartlardan utanması da yoktu. Kazanmak için her yol mübahtı ona göre. "Az önce 9'un üstüne ters çevirip 6 attın!" Bade de sinirle elindeki kartları bıraktı. Bu canavarların arasında Tuğçeyle ezik kalmıştı. Her türlü düzenbazlığı yapıyorlardı. Berkan da az önce kartları karıştırırken +3 kartı çalmıştı. Baş edilmezdi bunlarla.

"Badesu ağlayacaksan oynama diyoruz yenilen pehlivan güreşmeye doymaz hesabı her ele girişiyorsun." Kerem de ona hak verdiğinde gözlerini büyütmüştü artık. Keremi de kendilerine benzetmişlerdi.

Tatillerinin ikinci günündeydiler ve her şey çok güzeldi. Hem dinleniyor, hem sevdikleri arkadaşlarıyla keyifli zaman geçiriyorlardı. Bunu haketmişlerdi.

Milli takımın çoğu buradaydı ve arada onlar da aralarına katılıyor baya kalabalık bir grup oluyorlardı. Bade her ne kadar Gözde'nin de burada olmasını istese de doğum çok yakındı, bu yüzden İstanbulda kalmışlardı. Ata'nın onlar döndükten sonra doğmasını ümit ediyordu hep. Can'ın doğumunu kaçırmışken bunu da kaçırmak istemiyor, arkadaşının yanında olmak istiyordu.

Erkekler uno oynayıp birbirlerini yerken Bade, Tuğçe ve Aylin de güzel fotoğraflar çekilmek için etrafı keşife çıkmışlardı. Otelden çok da uzak olmayan çok güzel bir koya gelmişlerdi. Küçük Kayla babasıyla amcalarının yanında kalırken Karan annesinden ayrılmak istememişti, daha doğrusu Bade ablasından. Can gibi o da saçlarından kaynaklı derin bir merakla bakıyordu Badeye. Güzel yüzü ve sevecenliği de onları ona bağlayan şeydi. Seviyorlardı. Taşlı yoldan yürürken annesinin değilde Bade ablasının elini sıkıca tutmasının sebebi de buydu.

"Bade ağaç ne kadar büyük dimi?" Karan dili döndüğü kadar sorular soruyordu Badeye sabahtan beri. Bade'nin verdiği saçma cevaplar da onu çok eğlendirdiğinden bunu devam ettirmeye başlamıştı. Bade küçük oğlanın parmağıyla gösterdiği ağaca baktı, pek de büyük sayılmazdı. "Evet bebeğim o kadar büyük ki aynı fener kadar."

"Ama fener büyük değil ki?" Karan'ın cevabı annesini de güldürmüştü. "Karancığım, Bade abla diyorduk hani?" Bade bunu istemiyordu, büyük hissetmek en sevmediği şeydi. "Aylin abla bırak demesin zaten. Zor alıştırdım."

Güzel buldukları bir yerde bolca fotoğraf çekildiler. Geri dönerlerken de Karan'ın bir ton sorusuna maruz kalmıştı. Mina gibi onunla da eğleniyordu. Eğlenceli bir çocuktu ve dili pek tatlıydı.

Plaja doğru ilerlerken Barış'ların yanında bir kaç kişi olduğunu gördü. Sevenleri büyük ihtimal onlarla fotoğraf çekiliyordu. Biraz daha yaklaşınca o kişilerin ne kadar deli dehşet güzel olduklarını gördü. Kırmızı alarm çalmaya başlamıştı sanki beyninin içinde. Elinden tuttuğu Karan'ı da çekiştirerek hızlandı iyice. "Bade ayaklarım yetmiyo." diyen çocukla yavaşladı ama kafasından dumanlar çıkıyordu sanki. Kızlar çok güzeldi! Sarışınlardı ve fizikleri resmen ben mankenim der gibiydi. Kendine baktı. Fena değildi ama keşke bikinisinin üstüne elbisesini giymeseydi. Düşündüğü şeylere hayret edip çocuğu sürükleye sürükleye ilerledi. "Bak bak adamın ağzına düşecek neredeyse! Adam akıllı çek git fotoğrafını! Yelloz!" Bitmek bilmiyordu yol. Plaj kumlarında bata çıka yürümek daha zordu. "Yelloz ne demek?" Kendine bir küfür yuvarladı. Çocuğa kötü örnekti bildiğin ama napsaydı! Yelloza yelloz denirdi!

before i die / barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin