8. bölüm part 2

228 13 6
                                    

"Gözlerin öyle demiyor," başımı çevirdiğimde Asaf'la göz göze geldik. "O herifin fotoğrafına bakarken bile gözlerinde ki duygu değişiyor." İster istemez yutkundum.

"Öyle bir şey yok." Dediğimde Asaf bana inanmayan gözlerle bakıyordu.

"Umarım. Umarım öyle bir şey yoktur." Odayı terk ettiğinde yalnız kalmıştım. Tekrar panoda ki fotoğrafa döndüm. Görev icabı hayatına gireceğim adama aşık falan olamazdım.

Zaten o da ayran gönüllü değilse bana aşık olmazdı. Umarım...

....

Nefesim ciğerlerimi zorlarcasına baskı yaparken ayaklarımı saran ipten kurtulmaya çalışıyordum.

Tuzlu suyun yaktığı gözlerimi açık tutumakta zorlanıyor, suyun en dibinde ki balıklar tafarından zorbalanıyordum. Sonunda açabildiğim ip ile son kalan gücümü kullanarak yukarı doğru yüzmeye başladım. Ayaklarımı ve kollarımı kullanarak nihayet ulaştığım yüzeyde derin bir nefes alarak batmamak için çaba sarf etmeye başladım.

"Başaramadın yüzbaşı!" Aldığım derin nefesler ciğerlerimi şişirip indiriyordu. Başım dönmeye başlamıştı, artık durmak istiyordum. "Bir dakika geç çıktın, bir türlü geçemedin şu sınavı!" Başımda bar bar bağıran adama baktım.

"Ananın kordonunu bağladığı gibi bağlarsan geçemem tabii! Hasır ip kullanıyorsun bir de! Islanınca açamıyorum! Bana olan kininden dolayı yapıyorsun bunu değil mi!?" Korgeneral Engin Yesari, bütün sevimsizliği ile yüzüme baktı.

Babam, Asaf ve diğer askerler göreve gittiği için eğitimime girmek zorunda kalmıştı.

"Bu iş senin için fazla! En iyisi Ana kucağına geri dön!"

"Sen Ana kucağına geri dönebildin mi ki ben de döneyim!" Şerefsiz!

Botun kenarlarlarına tutunup sudan çıkmak için hareket etmiştim ki bot hareket etti. "Madem sınavı geçemedin, sana ceza. Kıyıya kadar yüzrek çık!" Bot uzaklaştıkça hayretle karşımdaki adama bakıyordum. "Bunu yapamazsın!" Dalga geçer gibi el salladığında arkasından tükürdüm. "Nalet herif! Seninle derse girende kabahat!"

Bot uzaklaştıkça uzaklaştı ve gözden kayboldu. Denizin tam ortasında kalmıştım ve gerçekten büyük bir yorgunluğum vardı. Kıyıya baktım, çok uzaktaydı ve oraya kadar yüzmem gerçekten beni çok daha fazla yoracaktı.

"Allah'ın belası, pislik herif!" El mecbur harekete geçtim ve kıyıya doğru yüzmeye başladım.

Kollarımın yorgunluğu artık sırtıma doğru vuruyor ayaklarımı kullanmakta zorlanıyordum.

Tam zorlu 25 dakikanın ardından neyse ki kıyıya varıp kendimi yere bıraktım. Derin derin nefes alarak yorgunluğumla uzandığım yerden, bedenimden akan sular eşlik ediyordu.

Yorgunluktan gözlerim kapanıyordu. Güneşin altında esen soğuk meltemin gazabına uğrayarak, çok geçmeden elimde olmadan uykuya dalmıştım.

......

"Yüzbaşı!" Başımın ağrısıyla açtığım gözlerimle doğrulurken başımda bağırana bakamamıştım bile. "Neredesin sen? Operasyon var ve sen ortalıkta yoksun!" Üzerime yapışan kumları sirkeleyip kalkarken kemiklerimin sızladığını hissedebiliyorum. "Çavuş," dediğimde "ne var?" Diye yanıt gelmişti. "Kulağımın zarını siktin, sus artık!" İrileşen gözlerle bakarken ağzını konuşmak için açmıştı ki durdurdum. "Baban olacak olan o herif zaten bugünü burnumdan getirdi, bir de sen başlama. Lütfen!"

"Babam hakkında düzgün konu-"

"Asi!" Diyerek durdurum. "Babanın benimle ilgili pekte düzgün konuşmadığını biliyorsun, şimdi böyle diyemezsin bana." Sustu. Yeşil gözlerini gözlerimden kaçırarak denize döndürdü ve sıkıntılı bir nefes verdi. Omzuna kadar inen sarı saçları rüzgarın savurmasıyla nezaketle dalgalanırken yutkunduğunu fark ettim. "Onun adına senden özür dilerim." Dediğinde kalbini kırmış olduğumu düşündüm. "Önemli değil." Gözleri tekrar gözlerime döndü. "Tim hazır, operasyonu başlatmamız gerek. Artık, gidebilir miyiz?" Başımı salladım. Önümden hızla geçip giderken arkasından yorgun bedenimle onu takip ettim.

TEYH (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin