resital - Kıbrıs -

42 2 0
                                    

Miran'ın Kıbrıs teklifini kabul ettikten sonra her şey çok hızlı gelişti ve kendimizi aceleci bir halde bulduk. Kahvaltımızı uçakta yapmaya karar vererek giyinip doğruca havalimanına geçmiştik. Üzerimde saks mavisi, dizlerimin hemen üzerinde biten dar bir elbise vardı ve altına dizlerime kadar uzanan siyah topuklu çizmeler giymiştim. Saçlarımı Miran taramış ve açık bırakmamı istemişti. Onu kırmamıştım.

Kendisi bana uyum sağlamak istediği için koyu mavi bir gömlek ve aynı tonda bir kumaş pantolon giymişti. Farkında değildi belki ama benim içim eriyordu ona her baktığımda.

"Güzelim." Erkeksi ve çatallaşmış sesi ile bakışlarımı camdan ayırıp yüzüne kaldırmıştım. Uçak ona aitti. Tabii ki de şaşırmamıştım ama yine de tuhaf hissetmiştim.

"Niye yemiyorsun?" Özel uçak olmasından dolayı karşılıklı iki koltuğun ortasında yuvarlak ve yeteri büyüklükte bir masa vardı, ve kahvaltı için üzerinde çeşit çeşit ikramlıklar vardı. "Yiyorum." Dediğimde yerimde dikleştim. "Her şey çok fazla, hangisini yiyeceğime karar veriyorum." Dediğimde yüzünde belirsiz bir gülümseme görüldü. Uçak gökyüzünde hafif bir sarsıntıyla yükselirken, Miran'ın gözleri kahvaltıdan çok üzerimdeydi. Bunu hissediyordum, ama utangaç bir tebessümle tabağımdaki peynirden bir lokma daha alıp gözlerimi kaçırdım. Sessizliği o bozdu, tonunda hafif bir merak gizliydi.

"Bir şey mi düşünüyorsun?"

Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. "Sanırım bu kadar ani bir değişikliğe hazır değildim," dedim dürüstçe. "Kıbrıs... her şey... hızlı oldu."

Miran, sanki o an bir cevap vermesi gerekmezmiş gibi, sadece eliyle parmaklarımı sardı, başparmağıyla hafifçe dokunarak. "Hızlı mı? Güzelim, bazen insanın durmaya ihtiyacı yoktur; sadece atacağı bir adımı daha vardır." Söylediklerinde o bildik kararlılığı vardı, ama gözlerindeki yumuşaklık beni şaşırttı.

Bakışlarımı indirdim, ama parmaklarını hala elimde hissediyordum. Uçaktaki sessizlik, bizi çevreleyen bulutlar kadar hafifti. Huzur vericiydi. Ancak içimdeki telaş susmamıştı. Her şey çok güzeldi, belki de fazlasıyla.

Kendimi toparlamak için derin bir nefes aldım ve konuyu değiştirmeye karar verdim. "Kıbrıs'ta bizi neler bekliyor? Hangi işlerle uğraşacağız?"

Miran, sorumu yanıtlamadan önce gözlerini ufka çevirdi. "Kıbrıs'ta işlerimiz genişliyor, özellikle yeni açılacak bir kumarhane için hazırlık yapmamız gerekecek. Ama her şeyden önce, seni orada yanımda görmek istiyorum." Yavaşça, bakışlarını tekrar bana çevirdi. "Bana kendinden mahrum bırakmayacaksın değil mi?"

Onun söylediklerini sindirirken içimde bir sıcaklık hissettim. Miran, beni sadece yanında görmek istemiyordu; bu hayatın bir parçası olmamı istiyordu. "Tabii ki de hayır," dediğimde kendini öne eğerek aynı hizaya gelmemizi sağladı.
"Güzelim," diye fısıldadı, dudakları saçlarıma dokunarak. "Yanımda olduğun sürece, hiçbir şeyden korkmuyorum. Sen, hayatıma güç ve anlam katan tek şeysin."

Gözlerimi ona kaldırdığımda, yüzünde beliren o sevgi dolu ifadeyle eriyordum adeta. Parmak uçlarıyla yanağımı okşadı, bakışları gözlerimde, sanki geleceğin sözlerini şimdiden fısıldıyormuş gibiydi.

Yolculuk artık normal bir yolculuktan çıkmış bizim için bir kaçış olmuştu. Dudakları dudaklarımda elleri vücudumun her yerindeydi. Eriyip yok olmak istediğim duyguyu görmezden gelemezdim.

Öpüşümüz bir süre sonra son buldu ve ben onun omzunda yeniden doğduğumu hissederek yolculuğumuzun kalanını geçirdim.

Uçak sonunda iniş yaparken başım döne döne uzanan merdivenleri indik. Bizi pistin hemen uzağında siyah jipler karşılarken anlaşılan güvenlik kısmından geçmeyecektik. Miran gözlüğünü takmış ardından da elimi tutmuştu.

TEYH (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin