Yorum ve beğenilerinizi esirgemeyin lütfen.
Bölüm çok uzun olduğu için soluklan soluklana okuyun, diğer bölümde görüşmek üzere🌹🦋☺️Asi'nin yanıtı da, gülerek seslendiği bir cümleydi: "Her şeyin ilacı biraz kahvedir!"
Mert artık giyinik bir şekilde gelirken yüzü domates gibi kırmızıydı.
"Ben gitsem iyi olacak." İkiletmedim, kapıdan çıkarken utançtan kapıyı sırtlamasından korktum.
Çok geçmeden kahvelerimizi getirdiğinde karşıma oturdu. "Gitti," omuz silkerek kahvemi uzattı. "Gitsin." Elinden aldığım kupayı dudaklarıma götürdüğümde sıcak bir yudum aldım.
"Ne alaka, yani siz ne alaka Asi? Ne ara tanıştınız? Nasıl buralara kadar geldiniz?"
kahvesinden bir yudum daha alıp dudaklarının kenarındaki o hafif alaycı gülümsemeyi koruyarak bana döndü.
"Mert mi?" dedi, kaşlarını kaldırarak. "Boş ver, o iş öyle büyütecek bir şey değil. Tek gecelik bir şeydi, o kadar."
Şaşkın bir ifadeyle ona baktım. "Ciddi misin? Yani, gerçekten... Tek gecelik mi?"
"Ne sandın?" hafifçe güldü, sesindeki rahatlık beni daha da şaşırtmıştı. "Beni tanıyorsun, fazla bağlanmayı sevmem. Mert de bunu biliyordu. İkimiz de eğlendik, sonra her şey bitti."
Kahvemi yudumlarken, onun bu rahat tavrı beni bir süre düşündürdü. "Peki, ya o? Bu durumu nasıl karşılıyor?"
"Umurunda bile değil," dedi omuz silkerek. "Hem Mert ne hissetmiş, ne düşünmüş çok da ilgilendiğim bir konu değil. Zaten kendisi de bu işin ne olduğunu biliyordu." Gözlerini bana dikerek ekledi: "Bizim işimiz bu kadar. Kendi yoluna gidiyor."
Bu açıklık beni biraz şaşırtmıştı. "Hiç mi pişman olmadın?" diye sordum.
Gülümsemeye devam etti. "Neden pişman olayım? İkimiz de eğlendik. Hem, hayat çok kısa değil mi? Böyle şeyler için dertlenmeye değmez."
Umursamaz tavrı beni düşündürüyordu. Ona baktım, sanki her şey bu kadar basitmiş gibi gösterse de, arkasında daha derin bir şeyler saklıyor gibiydi.
"Sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun, anlamıyorum," dedim, ona dik dik bakarak. "Gerçekten hiçbir şey hissetmedin mi? Hiç bağlanmadın mı?"
Hafifçe başını salladı. "Hissetsem ne olur, hissetmesem ne olur? Bazen anı yaşamak yeterli. Bu tarz şeylere fazla anlam yüklemem, hayatı böyle daha kolay yaşıyorsun."
Ona bakarken içimde bir şey kıpırdandı, ama çözemedim. "Belki de haklısındır," dedim istemeden. "Ama yine de, insanlar çoğu zaman bu kadar kolay kapatamaz o kapıları."
Bir an sustu, gözleri hafifçe kısıldı. "Sen mi kapatamıyorsun yoksa, başkaları mı?" dedi, alaycı bir tonda. "Sahi sizin şu aşk deryası nasıl gidiyor?"
Ona bir şey söyleyemeden kahvemi bitirdim. tam anlamıyla okları bana çevirmişti, ama konuyu dağıtmanın bir yolunu aradım. "Bırakalım bunları," dedim, kupayı masaya koyarken. "Senin aşk hayatını da öğrenmiş olduk, Bana başka bir şey anlat. Askeriyeye döndün mü mesela?"
Gözlerini yumdu ve kısa bir soluk veferek geri açtı.
"Altay aradı, senin bizi çağırdığını söyledi. Şimdiye kadar hiç gitmedim. Sen çağırdın diye geleceğim."
"Anladım..." Kahvemi masaya bıraktım. "Alparslan Özbay aradı..." Dinlediğini belli edercesine başını salladı. "Yarın sabah erkenden Ankara cumhurbaşkanlığı sarayında..." Görevin detaylarını anlatırken dikkatlice dinliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEYH (+18)
ActieGelin hep beraber bir asker kadının görev icabı hayatına gireceği mafya ile yaşadığı ve yaşayacağı olayları bir de benim kalemimden okuyalım. Miran kotan ve Deniz yekta görev icabı karşılaşsalarda aslında onlar zaten birbirlerinin hayatında varlard...