Umudumu yitirdiğim yerden yeşermek nasıl bir duyguydu bilir misiniz?
Umudunu yitirdiğin yerde, karanlığın içine kök salıp, bir gün ışığa doğru yeşermeye başlamanın ne demek olduğunu tarif etmek zor aslında. Her şeyin bittiğini düşündüğün anlarda, içten içe yeşermeye çalışan o küçücük filizi fark etmek... İlk başta yabancı gelir insana. Umutsuzlukla beslenen alışkanlıklar, karamsarlıkla sarılmış düşünceler, ışığın varlığını bile unutturur.
Ama bir noktada, o filiz büyümeye başladığında hayatın renkleri tekrar görünür olur. Tıpkı kış ortasında açan bir çiçek gibi, kırılgan ama cesur... Kendine inanmanın ve yeniden başlamanın aslında mümkün olduğunu keşfetmek, bir nevi kendi küllerinden yeniden doğmak gibidir. Geçmişin ağırlığını taşırken, yeni bir gelecek kurmaya başlamak, o yükü hafifletir.
İşte, yeşermek tam da burada başlar; umutsuzluğun en karanlık köşesinde açan bir umut çiçeğiyle. Her gün biraz daha büyür, güçlenir. Başta zor, hatta acı verici olsa da, bir kez kök saldığında artık kimse durduramaz seni.
Derin bir soluk alıp verdim. Kıbrıs'ın serin havasına rağmen üşürken üstümdeki poları kendime iyice sardım. "Kahve ister misin?"
"Evet." Miran bir süre sonra mutfaktan çıkarken elinde iki kupa vardı. Taze kahvenin kokusu burnuma kadar gelirken elime aldığım sıcaklığı hissetmek çok güzeldi. Yanıma yerleşen adama sıcak bir gülümseme bahşettim. "Bebeğim, üşüyor musun, hâlâ?"
"Biraz, ama ısındım sayılır." Uzanıp başımı öptüğünde içime yayılan dalga daha güzeldi. Kahvemden bir yudum aldım. "Şömineyi yakmamı ister misin?"
"Hayır, o kadar da değil, kahve ısıtır şimdi beni."
"Peki," aklımda sormam gereken sorular varken aslında alacağım cevaplar beni tedirgin ediyordu. "O adam neden sana dayım oğlu diyordu? Kuzenin miydi?" Kahvesini yudumlarken başını salladı. "Hayır, bir akrabalığımız yok. Adanalı kendisi, ondan dolayı öyle sesleniyordu." Anlamış gibi başımı salladım. "Peki neden böyle bir şey yaptı sana? Belli ki güvendiğin biriydi?" Kısa bir soluk verdi. "Para insanı dinden bile çkarır bebeğim." Kısa bir anlığına kaşları çatıldı. "Hatta insanlıktan bile çıkarabilir. Kendisi bana ihanet etmek istedi, karşılığını da buldu."
"Öldürdün mü onu?" Büyüyen göz bebekleri yutkunmama neden oldu. "Hayır," dediğinde sesi kısık çıkmıştı. "Ne oldu, ne yaptın öyleyse?"
"Neden öğrenmek istiyorsun?" Sesinde şüphe tınısı serpilirken başımı omzuma düşürdüm. "Adamı gözümün önünde vurdun. Ardından çıkıp buraya geldik, ne olduğunu merak edemez miyim?" Haklılığıma başını sallarken gözleri yüzümün her yerinde geziniyordu. Sanki... Sanki bir şeyler arıyor gibiydi.
Bir süre sessiz kaldı, gözleri uzak bir noktaya takılmış gibiydi. Parmakları kahve fincanının kulpunda gezindi, sonra derin bir nefes aldı.
"Onunla aramızda eskiye dayanan bir anlaşmazlık vardı aslında," diye başladı, sesi alçak ama bir o kadar da kararlıydı. "Her şey parayla ilgili değildi; bazen mesele daha derinlerde saklanır. Geçmiş, insanın peşini bırakmaz. Bazı hesaplar ne kadar unutulmuş gibi görünse de eninde sonunda karşına çıkar."
Merakla gözlerimi ondan ayırmadan dinliyordum. Yüzündeki çizgiler, sanki o anı yeniden yaşıyormuş gibi daha da belirginleşmişti. Kısa bir an için dudakları kenetlendi, ama sonunda konuşmaya devam etti.
"Onu vurmak istememiştim aslında. Ama ihanet... İnsan en çok güvendiği yerden yara alınca bambaşka biri oluyor. Yaptığı, sadece bana değil, hayatıma, varlığıma bir saldırıydı. Seni bir köşeye sıkıştırmış, nefessiz bırakmış birine acıma hissi duyamazsın, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEYH (+18)
ActionGelin hep beraber bir asker kadının görev icabı hayatına gireceği mafya ile yaşadığı ve yaşayacağı olayları bir de benim kalemimden okuyalım. Miran kotan ve Deniz yekta görev icabı karşılaşsalarda aslında onlar zaten birbirlerinin hayatında varlard...